Çocuklukla büyümenin arasında bir kordon gibi sarkar. Ne mi? Elbette ömrümüz. Geçen genç bir arkadaşıma, gittiği sıcak iklimde denize girip girmediğini sordum. ‘Denize girmedim ki’ dedi. ‘Dalgalarla oynadım.’ Aynı şey değil mi diye soracağımı anlamış olacak ki ‘ikisi çok ayrı şeyler’ diye sözcükleri koca koca sıraladı. Sonra da, çocuk ruhunun kırılganlığıyla kehribar bir gülümseme yayıldı yüzüne: ‘Yaaa!’.
Benzer bir şeyi öğle zamanları için de hissediyorum. Bitmek bilmeyen o zamanlarda ‘haydi uyku zamanı’ diyerek yatağa sürüklendiğim zamanları hatırladıkça bu kez yaşamlarımızın kehribar rengi aklıma düşüveriyor. Üç aşağı beş yukarı çok ortak yanları vardır biz büyüklerin, o uykulara dair. Genç arkadaşımın o sözlerini takip edince, o ikindi saatlerinde uyku ülkesine varmak için koyunları değil deniz dalgalarını takip ettiğimi hatırlayıverdim. Sonunda uyku gelir miydi diye hiç sormayın şimdi. Ancak o uyku mizansenlerinden sonra, ikindi çaylarına büyük bir ferahlıkla oturduğumu hatırlıyorum. Eminim o uykulara dair sizin de vardır böyle dalgalarınız, dümen kırmalarınız, iskele sancak kaçıp gittikleriniz.
Ya büyüdüğümüz zamanlar? Büyüdüğümüz zamansa ortak yanlar azalar sanki; ortak bir partiye oy veriyor olmak gibi daha ciddi olduğu düşünülen paydalar aranır. Oysa şunu hatırdan çıkarmamak ne kadar önemlidir: Hayal gücü dünyanın en sıkı irade göstergelerinden biridir. Hele büyüdüğünüz zaman! Ancak bu iradeye sahip çıkabilmek için deniz dalgalarını hiç hatırdan çıkarmamak, en azından arada sırada da olsa hatırlayabilmek elzemdir.
Neden mi dersiniz?
Türkiye’nin 24 Haziran seçimlerinde büyük seçimler yapacağına inananlara seslenmek istiyorum buradan. Şu anki derdimiz dert, bunu içtenlikle teslim ediyorum. Ancak derdimiz sadece tek bu dert değil. Asıl derdimiz artık yaratamayan, yaratmaktan korkan, üstelik asıl kendinden çok korkan, hatta her şeyden çok korkan insanlar haline dönüşmüş olmamızla ilgili. Bu kadar korkununsa varabileceği ‘eski’ yeni ülke bellidir. O ülkenin adı bencillik ülkesidir, düşmanlık ülkesidir, husumet ülkesidir, kan ülkesidir, fırsatçılık ülkesidir, ezber ülkesidir... Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın ezberiyle yaşayan ve bu kunt yaşam diskurunu her an herkese zikreden insanların ülkesidir o ülke, sadece ‘bu dertten’ mustarip bir ülke değil, bu derde muhtaç, bu ‘dertsiz’ kendini tıntın ve moralsiz ve babasız ve kimsesiz vb. hisseden bir ülke haline de gelmek zorundadır-ne yazık ki. (Oysa bizim nükleer santral-lerimiz, köprülerimiz, gökdelenlerimiz, derelerin kafasına geçirdiğimiz dev hortumlarımız, ağlak yerli dizilerimiz, yenilerimiz, gıcırlarımız şuyumuz buyumuz vardı, değil mi?)
Öğle uykusu uyursak bu illet geçer mi sorusuna ciddi cevap: Hayır geçmez. Dalganın denizde, hayalin ise gerçekte olduğunu hissedene kadar geçmez bu hastalık.