‘İlişkilerimiz bize hep çalışmadığımız yerden sorar.’
(Neslihan Önderoğlu’nun kutsal metinlerin satırlarıyla birlikte kotardığı ‘Yeryüzü Yorgunları’ adlı yeni kitabını okurken)
***
Isparta.
2 çocuk annesi bir kadın olan Nevin Yıldırım. 2012 yılının yazında kendisine sürekli olarak ve silah kullanarak tecavüz eden 2 çocuk babası o kişiyi öldürür. Dahasını da yapar! Bu kişinin başını çuvala koyar ve ‘işte namusuma uzananın kellesi’ diye köy meydanına atar. Bu esnada tecavüzden hamile kalmıştır ve o yılın sonbaharında bu bebeği doğurmak zorunda kalır.
Mart 2015’te ise ‘kasten adam öldürme’ iddiasıyla müebbet hapis cezasına çarptırılır. Yargıtay’da 14 Eylül’de görülen temyiz duruşmasında, Yargıtay 1. Ceza Dairesi, tahliye talebini reddederken, yerel mahkemenin müebbet hapis cezası kararını bozar.
Yıldırım’ın davası 3 Ocak’ta yerel mahkemede yeniden görülmeye başlar. 24 Ocak’taki ikinci duruşmada Yıldırım’ın avukatları kendisinin tecavüzle ilgili beyanının mahkemede yok sayıldığını belirtilir ve beyanının araştırılması için İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Kurumu’ndan ayrıntılı bir rapor alınmasını talep eder. Bilin bakalım ne olur?
Bildiniz! Mahkeme bu talebi reddeder. Savcı ise müebbet hapis talebi konusunda ısrarcıdır...Ben hukukçu değilim. Mutlaka bu durumun hukuk dilinde bir sürü sözcükle ifade ediliş biçimi vardır. Ancak bu durumdan benim çıkardığım şu: Yıldırım, hiçbir indirim uygulanmadan müebbet hapis cezasına çarptırılır ve bu karar alınırken ne yazık ki cinsel saldırıya uğradığına dair beyanları dikkate alınmaz! Meşru müdafaanın ne olduğunu bilmiyor olabilir mi koca mahkeme sorusu ise, burada, en sıradan bakış ile bile, biteviye semada hasıl olacak olan sorudur. Dahası da var. Mahkemeye kravatla geldi diye erkek zanlılara ceza indirimlerini devreye sokan mahkeme burada Yıldırım’a dair en ufak bir indirim uygulamasına gitmez. Sebebi ne mi dersiniz? Onu da ifade edeyim hemen.
Yıldırım’ın mahkeme salonunda hakkında dedikodu yapıldığını duyunca acı içinde gülümsemesidir buna neden olan!
Acı acı gülmek!
Bu acı gülümseyişte ne olabileceğini düşünmeyen, düşünmek istemeyen mahkeme yetkililerine dilim döndüğünce şunları söylemek isterim:
Cezaevleri namuslarını temizlemek adına tecavüzcülerini öldürmek zorunda kalan kadınlarla doluyken (bunu aynen bu biçimde dile getiren bir kadın mahkumla konuşmuşluğum var, tıpkı Nevin Yıldırım gibi o da namusunu temizlemek için, sırf bu yüzden yıllardır cezaevinde yattığını ifade etmişti) bu ‘namus’ denilenin ne menem bir şey olduğunu yeniden düşünmeye ne dersiniz? Bir kadını, bütün bir yaşamı boyunca erkek egemen bir toplum içerisinde bu sözcüğe boğmanın vebalini tekrar kadınlara ödeten bir sistemin parçası olmaktan mutlu musunuz?
Beş senedir süren yargılamada, tıpkı onun da kendi sözleriyle ifade ettiği gibi, Nevin Yıldırım’ın tarafından da olaya bakmaya ne dersiniz? Bir insanın tecavüzcüsünün çocuğunu doğurmanın ne anlama gelebileceğini düşünmek ister misiniz? Yıldırım’ı bu çaresizliğe iten yalnızlığı anlamak için, kısaca olup biteni gerçekten görebilmek için neredesiniz, nerelerdesiniz? Dünyada olup biteni anlamak için iyi hal kağıtlarının bile yetmeyeceğini bilmez misiniz? Dost sohbetlerinde ‘valla dünya zalim’ diye dert yanarken gerçekte, gerçekten nerelerdesiniz? ‘İşte namusuma uzananın kellesi!’ cümlesi, bugünü ve yaşamakta olduğumuz gerçekleri o kadar güzel özetler ki. Bilir misiniz? Sahi bilmek ister misiniz?
(Bilir miyiz? Sahi bilmek ister miyiz?)