‘Komşular’

Haberin Devamı

İstanbul Modern’e ne zamandır gitmemiştim. Özellikle ‘Komşular’ sergisini çok merak ediyordum. Kısmet, martıların keyifle uçuştuğu güzel bir salı günüymüş!

Ortak yanlar

İstanbul Modern, kuruluşunun 10. yılı kapsamında Komşular / Türkiye ve Çevresinden Güncel Anlatılar başlığı altında geniş bir coğrafyanın farklı bir yüzünü sunuyor bizlere. Türkiye’nin yanı sıra Balkanlar, Kafkasya ve Orta Doğu da devreye giriyor. Bambaşka bölünmeler, kırılmalar da. Sergideki yapıtların sözlü gelenekler ve halk tiyatrosu gibi formları sıkça kullandığına tanık oluyorsunuz. Özellikle geleneklerin çağdaş sanata nasıl sızdığını, söz konusu coğrafyanın bunu nasıl aktardığını izliyorsunuz. Dahası, göçün bu diyarlarda nasıl bir karşılığı olduğunu da keşfetmeniz mümkün. Elbette bunun dile ve kültürel yaşama nasıl aktarıldığını da. Ortak yanlar o kadar çok ki. Bunu bir de görsel sanatların aynasından görme fırsatı veriyor bu sergi. Hikâyelerin dili çok katmanlı ama bir o kadar da benzer. Tüm bunları bir kez daha gördükten sonra savaşların neden çıkarılmış olduğunu bir kez daha anlıyorsunuz. Ya da iyice kafanız karışıyor... ‘Halk işi değil bu savaşlar’ diyorsunuz bir kez daha, ‘iktidar işi, iktidar.’

Sergidekiler

Çok sayıda sanatçı katılmış sergiye. Her biri özenle seçilmiş. Bu arada çok tanıdık bir isimle de karşılaşıyorsunuz: Turhan Selçuk’un Abdülcanbaz’ıyla. 1972 yılında Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanan Foncistan’a Seyahat macerasının orijinal çizimleriyle Abdülcanbaz öylece orada duruyor! Farklı kültürlerle ve ötekiyle karşılaşmanın zorlukları bu macerada da kendini yineliyor.

Alman bir anne ve Iraklı bir babanın çocuğu olan Furat Al Jamil’in üç boyutlu animasyonu Bağdat Gecesi’nde ise masal kahramanı Saluwa’yı buluyoruz karşımızda. Kökleri ta Sümerlere kadar uzanan, izine Binbir Gece Masalları’nda da rastlanan Saluwa’yı bu kez bir taksi şoförünün sıradan bir günüyle kesişen macerasında buluveriyoruz. Irak’ın derin kültürünü anarken, bu ülkenin kültürel mirasının nasıl hunharca biçildiğini de hatırlıyorsunuz.

Lübnanlı Mounira Al Solh, Dilsiz Dil başlıklı video çalışmasında Arapça 19 atasözü ve deyişe yer veriyor. Al Sohl, Arapça bilmeyen Hırvat sanatçı Sinisa Labrovic’i projesine davet ediyor ve bu deyişleri canlandırmasını istiyor. Al Sohl, kendi gündelik hayatındaki halk deyişlerini ihtiva ettikleri hâliyle değil hayal ettiği gibi sahneletiyor Labrovic’e. Ve sonuçta bu deyişlerin görsel dile tercüme edildiğinde bambaşka hâlleri ortaya çıkıyor. Bizlere ise bu videodan kalan soru şu: ‘Dil bir özgürlük aracı mı yoksa bir hapishane midir?’

Bir de buna yaşadığımız coğrafyanın sertliği eklenirse buna siz karar verin derim.

Hikâye ve yolculuğun bu sınır tanımaz gösterisi 8 Mayıs’a kadar açık. Fırsat yaratıp gidin. Bu arada Geçmiş ve Gelecek Sergisi’ni de kesinlikle atlamayın.

DİĞER YENİ YAZILAR