‘Kırmızı Pabuçlar’

Haberin Devamı

Geçen yüzyılın 40’lı yıllarındayız. Küçük bir kız bir film izlemekte: Kırmızı Pabuçlar! Dünyaca ünlü bir balerinin hayatının anlatıldığı filmdeki hüzünlü sona kilitlenmiş durumda kız. Yıllar sonra yazacağı nice kitapta bu hüznün kaderine teslim olmuş insanları, kadınları anlatacak. O öykülerde birçok kadın yazarın kalemle kendi arasında nasıl çetrefil bir mücadele verdiğinin kanıtları da olacak hiç kuşkusuz. Bu mücadelenin kanıtlarının farklı sembollere doğru kayışı kadar, o dipsiz mücadeleden sonsuzluğa uzanan yolun, yeni bilinmez yollara çatallanan öyküsü de.

Everest Yayınları’nın ‘Unutulmayan Kadınlar’ serisinden çıkan bir kitap var elimde. Kitabın yazarı Rosemary Sullivan’ın ‘sanatlar içerisinde en kişisel ve en teşhirci olanı’ diye tanımladığı edebiyatın o büyük ustasının ilk adımlarını bizlerle paylaştığı bir kitap bu. O büyük usta kim mi? Dünya çapında bir yazar olan Kanadalı Margaret Atwood!

Sullivan yazarın sanatından yola çıkarak biyografik bir kitap kaleme almış. Aslında insanın biyografik demeye dilinin varmadığı bir çalışma bu. Kırmızı Pabuçlar bir yazarın ayak izlerini takip ederken, yaşamın da izini takip ediyor. Abartılı, dedikodu mahiyetindeki aktarımlar yerine canlı bir Atwood’u gözler önüne seriyor.

Cesaret edebilmek!

Yaylım ateşine tutulan bir yazar olarak asla hız kesmemiş bir yetenek Atwood. Bu kitaptaki aktarımlarıyla kendi kuşağı kadın yazarların ayakta kalabilme yeteneklerini de paylaşıyor bizlerle. Böylece kendisinden sonra gelecek yazarlara da yol gösterebilecek bir pusula sunuyor. Ona göre güven ve cesaret duygusunun eksikliğinde yazar olma projesi sadece bir şakaya dönüşüyor. ‘Yazar olarak güveniniz’ diyor Atwood, ‘büyük ölçüde kendinize duyduğunuz güvenle ilgili.’ Ve onun da kökleri belli: Çocukluk!

Sullivan’a göre Atwood’un dayanma gücünün asıl kaynağı çocukluğundan gelen o içsel özgüveniydi. Bu sayede o ve onunla aynı kuşaktan gelen birçok kadın yazar edebiyatın bir erkek oyunu olmadığını, kadın sanatçıların sanat dünyasındaki yok sayılışının bir safsata olduğunu yapıtları ve o yapıtlardaki dirençli sesle kanıtladılar. Dahası sanatın yaşam demek olduğunu, gerçek dünyayla içli dışlı bir ilişkisi bulunduğunu da.

Özlem Sevim Gayretli’nin dilimize kazandırdığı bu kitabı okuyun derim.

Cesarete ihtiyacı olanlar, özellikle sizler okuyun. Kırmızı Pabuçlar kaderlerine kafa tutabilen kadınlara, erkeklere ve gençlere çok şey sunabilir. Özellikle de yazmaya cesaret bulamıyorlarsa. Elbette yaşamaya da.

***


Bu yazıyı yazarken cesareti bizlere öğreten büyük bir ustayı yitirdiğimizin haberi geldi. Ölümsüz Altın Defter’in

Doris Lessing’iydi o.

DİĞER YENİ YAZILAR