Emine Uşaklıgil, bu ilkbaharda Can Yayınları’ndan çıkan “Bir Şehri Yok Etmek” adlı kitabında, kitabın ana fikrine ışık tutan Behiç Ak‘ın bir karikatürüne yer verir. İki adam konuşmaktadır. “Vay be” der biri diğerine “Buraları nasıl gelişmiş! Çok fakir bir bölgeydi burası.” Gerçekten de her yerde trilyonluk gösterişli binalar göz kamaştırmaktadır. “Türkiye gün geçtikçe zenginleşiyor” der ötekisi. “Yoksulluktan kurtuluyoruz.” Derken akıllarına bir soru daha düşer: “Sahi ya buradaki yoksullara ne oldu?” Cevap basittir: “Onları şehirden attık!”
Yeni kentleşme projeleri bu hızla devam ederken, şehirlerin sahibi insan değildir artık. Şehirlerin sahipleri, olsa olsa sahibinin sesi inşaatlardır. Sahibin sesi de tek bir cümleye odaklanmıştır: “Parayı veren düdüğü çalar.” Kentsel dönüşüm politikasının “derin felsefi” anlamı da burada saklıdır zaten. Merkezileştirilmiş bir rant fikridir bu. Bakmayın siz o reklamlara, içinde insan filan yoktur. Ama dışarıdan, çıplak gözle görülmez bu. Sanırsınız ki gelişiyor ve zenginleşiyoruz. Ve her şey insan için. Dersiniz ki “Ne var bunda?” Oysa olup biten çok şey vardır. Belki netlik ayarları için biraz daha yakından bakmak gerekecektir birtakım hususlara.
Uşaklıgil, daha sonraki sayfalarda, bu kez Süleyman Demirel‘in bir sözünü hatırlatır bize: “Bana Türkiye’nin durumunu bir kelimeyle anlatın derseniz, ‘iyidir’ derim. İki kelimeyle anlatın derseniz ‘iyi değildir’ derim.”
Ama ekonomimiz iyi!
Uşaklıgil, tüm bu olup bitenleri ekonominin düzgünleştiğine dair fikirlerle yok saymaya çalışanlara da cevap vermekten geri kalmaz. Örneğin toplam milli gelirimizin 10 yıldır çok hızlı arttığı yönündeki “masala” geliştirdiği argüman şudur: “Son 10 yılın ortalama büyüme oranı yüzde 5. Bu da 80 yıllık ortalama büyüme hızına denk düşüyor.”
Kısaca sözünü ettiği, şu gerçektir: Türkiye’nin büyüme hızında değişen bir şey yok. Dolayısıyla kişi başına milli gelirin üç kat arttığı da söz konusu masalın bir başka boyutudur. Türkiye ekonomisinin büyüklükte dünya 17’ncisi olmasına ise “olmadı” der Uşaklıgil. “Zaten öyleydi. 1993 yılından beri orada zaten.”
Avunmak
Geride bıraktığımız 1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’nın bomboş hâlini sindirmeye çalışırken birçoğumuz gibi ben de “hiç değilse can kaybı olmadı” diye avunanlardandım. Ama iş kendi vatandaşından korktuğu için ilk etapta demokratik hak ve özgürlükleri feda etmeyi, gözden çıkarmayı düşünen bir zihniyeti algılamaya geldiğinde Demirel’in Türkiye’yi tanımlayan iki kelimesine bir kelime daha eklemek ihtiyacını duydum: “Hiç iyi değil.”
İyiyiz iyi
Haberin Devamı