TMMOB Mimarlar Odası’ndan gelen bir mesajı sizlerle paylaşmak istiyorum:
Türkiye, Lahey Silahlı Çatışma Halinde Kültür Varlıklarının Korunmasına Dair Sözleşme’yi 1965 yılında ve Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme’yi 1983 yılında kabul ederek imzalamıştır. Uluslararası sözleşmelerin yanı sıra anayasamız gereği devlet; kültürel varlıkların tespiti, korunması ve gelecek nesillere aktarılması için gerekli tedbirleri almakla; ayrıca silahlı bir çatışmanın etkilerine karşı bu varlıkları önceden güvence altına almakla yükümlüdür. Bu bağlamda, insanlığın mirası olan kültür mirasının korunması için duyarlı tüm kesimleri ve sorumluları harekete geçmeye çağırıyoruz.
***
Tahir Elçi’yi yitirişimizin ardından zihinlerimizde dolanan sorular ağırlığını hissettirirken, bir yandan da yukarda imzalanan sözleşmelere bağlı olarak yapılması gerekenleri (ve elbette yapılmayanları) düşünüyorum.
Diyarbakır’ın Sur İlçesi’nde Kasım ayı içerisindeki çatışmalarda zarar gören kültür varlıklarımızdan bir kısmı: Paşa Hamamı, Yoğurt Pazarı, Surp Giragos Ermeni Kilisesi, Şeyh Mutahhar Camii Dört Ayaklı Minaresi...
Kurşunlu Camii olarak bilinen Fatih Paşa Camisi (Kurşunlu Cami) ise 7 Aralık tarihli çatışmalar sonucunda çıkan yangın nedeniyle tahrip olmuş durumda.
Hatırlamama konusunda ısrarcı davrananlara yeniden hatırlatalım: Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzaj Alanı 28 Haziran 2015 tarihinde Dünya Kültür Mirası listesine alındı. Bölgede 124 anıtsal, 410 adet tescilli sivil mimari yapı bulunmakta.
Peki bu ne demek?
İmzaladığın sözleşmelere hiçbir şekilde uymuyorsun demek elbette!
Aslında bu ne demek?
Tarihe dair duyulması gereken sorumluluktan vazgeçtim, kentlerin kültürel ve doğal mirasını yok sayıyor; o mirasta hepimizi ilgilendiren boyutu önemsemiyorsun demek. Bu yıkım ve çatışma ortamıyla, sürekli olarak ağaca çıkıyoruz demek...
***
Ne tuhaf! Sadece bununla da değil, imzaladığımız diğer sözleşmelere uysak, ülkedeki bu karmaşa sona erer. Örneğin kızların evlilik yaşlarını tartışan hukukçular, ülkemizin bu konuda taraf olduğu, bizzat altına imza koyduğu uluslararası sözleşmeleri bir hatırlasalar (Örneğin İstanbul Sözleşmesi Bayanlar Baylar! Ya da en genelinden İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi...), zaten söyleyecek söz bulamaz, yaptıklarının ne kadar büyük bir insanlık suçu olduğunu resmi olarak da algılarlar. Ama ne gezer!
Diyeceksiniz ki Türkiye böyle bir diyar. İmzaladığı sözleşmeleri yok sayarak gündelik hayata devam eden bir ülke...
Sizce bu kabul edilebilir bir şey mi? ‘Ben imzalamadım ki!’ diyerek kaçabilir misiniz o sözleşmelerden? ‘Bana ne, bana ne!’ diyerek kurtulabilir misiniz göz göre göre işlediğiniz suçlardan, göz yumduklarınızdan, yok sayacaklarınızdan?
HİÇ SANMIYORUM.