Nermin, Seher ve Nuray...
Başörtülü üç üniversite öğrencisinin öyküsü... Sevgili meslektaşımız Yıldız Ramazanoğlu zamanında başörtülü kızlara üniversitede uygulananlardan yola çıkarak bir kitap yazmış ve adını da ‘İkna Odası’ koymuştu. Bu son derece çarpıcı kitapta bu üç kızın idealleriyle yüz yüze kalmak zorunda kaldıkları ‘üniversite gerçeği’nin bambaşka olduğu anlatılıyordu.
Bildiğimiz gibi, ikna odalarında başörtülü öğrencilere örtülerini açmaları dayatılıyor, kendilerine insanlığa sığmayacak aşağılamalar yapılıyordu.
İkna odaları birer utanç odasıydı, insanlık dışı yerlerdi. En önemli yanları ise 1980’li yıllardaki resmi ideolojinin kadın bedeni üzerindeki egemenliğini dayatan yerler olmalarıydı.
Başörtü sorununun çözülmesiyle birlikte bu insanlık dışı faaliyetin de sonuna geldik ve oh dedik.
Şimdi ikna odaları tekrar karşımızda.
Sadece el değiştirmiş ama hiç değişmeyen bir zihniyetle karşımızda dikilmiş duruyorlar. Galiba her dönemin kendine özgü bir ikna odası tipi var. Yaşadıklarımız bunu kanıtlıyor. Üstelik bunu yine kadın bedeni üzerinden meşrulaştırmak esas. Bu kez muhafazakârlığın sesiyle karşımızda ikna odaları.
Kürtaj yasa taslağını takip ediyorum...
Kürtaja karar veren bir kadının ikna odalarına götürülmesinden, orada kendisine kürtaj sahneleri gösterileceğinden bahsediliyor. Kadın orada caymazsa bu kez son aşamaya geçilecekmiş. Son aşama ise kalp atışları dinletmek!
Bu yasa tasarısına göre kürtaj bir cinayet. Bu yüzden önüne geçilmeli, yaşamın kutsallığına saygı gösterilmeli.
Yaşamın kutsallığına elbette saygı gösterilmeli ama bunu kürtaj üzerinden devlet eliyle yapmak bambaşka anlamlara gelebilir. Bu anlamların en vahimi ise kadının kendi bedeni ve yaşamı hakkında kendi başına karar veremeyeceği izlenimini yaratmak olsa gerek. Bu yasa adeta bunu yaratmak için çıkartılacak gibi. Bu noktada kürtajın bir cinayet değil, bir doğum kontrol yöntemi olduğunu ne kadar anlatmaya çalışsak da boş.
Anlaşılan Nermin, Seher ve Nuray’ın çilesi hiç bitmeyecek!
Devletin, eğer işi buysa elini kadın bedeni üzerinden çekmesini ve yaşamın kutsallığını kanıtlamak için çok ayrı alanlarda mücadele etmesini umuyoruz. Bunu umarken de sormadan edemiyoruz: Cenine gösterilen bu ehemmiyetin binde birini ‘üç-beş Mehmet’ diye özetleyen de aynı yapı değil miydi?
Ya kalp atışlarını dinletmek? Bunun nasıl bir mantık olduğunu çözmeye çalışırken bu yasayı çıkaracak olanlara ‘asıl askere gönderdiğiniz gençlerin yüreklerini dinleyin hanımlar ve beyler’ demek istiyorum. ‘Bakalım onlar size neler diyecekler?’
Kürtaj, yaşam kutsallığı kılıfı içinde kadın bedeni üzerine oynanan yeni bir oyun. Bu çok net.
Arife için sert bir yazı oldu farkındayım. Ancak yasa çıkarsa -ki çıkacak, öyle görünüyor- özellikle kadınları son derece hoyrat bir dönem bekliyor.
İyi bayramlar.