Size bir duygudan bahsedeceğim.
Bir gündüz vaktidir; kâğıdı kalemi elinize alır ve notlar almaya başlarsınız. Keyifli sayılırsınız. Yazmaktasınızdır; hatta güzel bir kıyıda oturmuş vapurların suya vuran aksine bakmaktasınızdır ara sıra. Anın güzelliğinden olsa gerek bir çırpıda bir sürü cümle yansımıştır kâğıda. Sonra çantanıza tıkıştırırsınız onları ve günün içindeki başka, kalabalık ve yoğun bir zamana akarsınız.
Derken akşam olur; günün ağırlığından bezmiş, çantanızı açarsınız. Kâğıtları çıkarırsınız... Fakat o da ne? Açık kalmış hınçlı, sıradan bir ıslak mendil mi yoksa kendi kokusundan korkan bir kolonya şişesinin hışımlı kapağı mı, yazdığınız kâğıtlardaki bütün harflere sızmış, onları hoyratça silmiş ve o tılsımlı sabahın o sağlam kâğıtlarını pelteye çevirmiştir. O kâğıtlardaki her şey uçup gitmiştir... Her şeyi bir kez daha düşünmek, başa sarmak ve derin bir soluk alarak yazdıklarınızı yeniden kaleme almanız gerekecektir.
‘İki bacağının arasındaki’ lafını duyduğumda buna benzer bir hissiyata kapıldım... Bir takım kişilerin Meclis’te uyurken fotoğrafları çekildi diye kadın Meclis muhabirlerine söylediği o lafı duyduğum zaman. Yazıları uçmuş baygın kâğıtlarımın ‘sizlere ömür’ hâllerini hatırlar gibi oldum. O kâğıtların üzerindeki sabah mahmurluğuna teğellenmiş sözcüklerin buhar olmuşluğunu.
Moralim sıfırlanmış bir hâlde eciş bücüş olmuş o kâğıtlara bakarken düştüğüm umutsuzlukla sordum: ‘Yahu bu nasıl bir dildir?’
Sahi bu nasıl bir dil?
Yazıyoruz, çiziyoruz, ‘dilin kadın bedeni üzerinden şekillenmesi bir toplumun belki de aşması gereken en önemli komplekslerinden ve zaaflarından biridir, bu cinsiyetçi, hatta her türlü şiddete açık küfürbaz ve faşist dili kullanmamak gerekiyor’ deyip deyip duruyoruz.
Ama nafile!
Söylediklerimiz, altını çizdiklerimiz, bu uğurda sarf ettiğimiz sözcüklerimiz hemen her seferinde, yerlerde sürünen maço bir gövde gösterisiyle hoppp siliniveriyor.
Hemen her seferinde kadın bedenini aşağılayan, küçümseyen bu dilin ürettiği o vasatlıkla burun buruna geliyoruz.
Bu nasıl bir dildir ki bütün bir ülkeye örnek olması gereken yerlerden bütün şuursuzluğu ve arsızlığıyla her fırsatta bilinçaltının magma tabakasından yeryüzüne pörtlüyor? Dahası, kendisini her koşulda haklı görebilen bir savrulmuşlukla yeniden ve yeniden nasıl böyle üreyebiliyor?
Bu nasıl bir dildir ki aklı fikri hep aynı yerlerde, iktidar dilinin şiddetiyle ortalıkta kol gezinebiliyor?
Sahi bu nasıl bir dildir ki her seferinde bu uğurda yazılıp çizilmiş bütün o sözcükleri hınçla, öfkeyle, zıvanadan çıkmış bir hâlde yerle bir edebiliyor?
Bu nasıl bir dildir ki hoyratlığı karşısında bir süre diliniz tutuluyor ve kendinizi dilsiz hissediyorsunuz!
Akıllara ziyan söz sahibi olduğunu düşünen bu karanlık dil sürekli olarak sözümüzü ağzımıza tıkmayı bir iş sanıyor. Ve o bunu misyon bellemişçesine hep yapıyor.
Allah aşkına yeter artık... Sorumluluklarınızı gözden geçirip o Meclis koltuklarını bu dille işgal etmekten vazgeçiniz!
Yine de söylemek boynumuzun borcu olsun: Kadınların iki bacağı arasında umulanın tersine bir talan alanı değil bir yaşam alanı vardır.
Ruhu talanın her türlüsüne kilitlenmiş olanlara özenle duyurulur.
İki bacak...
Haberin Devamı