‘Önümüzdeki seçimlerin bir şeyleri değiştireceğine gerçekten inanıyor musunuz?’ diye bir soruyla karşılaştım geçenlerde. Samimiyetle düşündüm üzerine. Ve sonra bir yazı yazmak için bilgisayarın karşısına geçtiğimde Haldun Taner’in 1953 yılında yazdığı bir oyunu düştü aklıma. ‘Günün Adamı’nda bir ekonomi profesörünü görürüz karşımızda. Kendisini bilime adamış biridir profesör. Derken politikaya atılması yönünde bir teklif alır. Ailesi, birtakım çıkarlardan ötürü onun muhalefetteki partide yer almasını çok istemektedir. Doçenti ise onu bu işten vazgeçirmeye çalışır. O anda, işte dersiniz bilimi politikaya tercih eden bir şahsiyet, demek hâlâ böyleleri var, bu iyiye işaret!
Vekillikten bakanlığa
İkinci perdede bizim profesör politikaya atıldığında başına neler gelebileceğini hayal ederken -ki bunlar bize gerçekmiş gibi yansıtılır- hemen her şeyin nasıl lime lime döküldüğünü fark ederiz. Etrafını ‘yağcı’ bir kitle sarmış, onu sürekli pohpohlamaktadır. Eh, kolay değil, artık bizimki milletvekili olmuş, hatta partisi iktidara gelince bir de bakanlık kapmıştır ve el üstünde tutulmaktadır. Karısı şan söhret yolunda ilerlemekte, hemen her yerde boy göstermekte, açılışların, yardımseverliğin aranan kadını rolündedir. Oğul vur patlasın çal oynasıncı olmuştur. Kızın bir eli yağda bir eli baldadır. Kayınbirader ve kayınpeder devlet malı deniz yemeyen domuz hâllerindedir. Bizimki bakan olmuştur ya, etrafındaki saygı ve korku halesi giderek kalınlaşmakta, gücüne güç katmaktadır. Politika onu değiştirmekte, yaşam ilkelerini altüst etmektedir. Hızını alamaz doçentine müsteşarlık teklifinde bulunur. Ancak doçent teklifi elinin tersiyle reddeder! Allah Allah... Profesörü falan bırakır bu doçenti gerçekten merak etmeye başlarsınız.
Üçüncü perdede, beklenilen son diyebileceğimiz bir şekilde bizim politikacı ikiyüzlü bir adama dönüşmektedir. Çapkınlık da devreye girer elbette. Namussuzluk, arsızlık, ahlaksızlık... Derken yaşamındaki bütün değerler tepetaklak olur. Skandallar skandalları izlerken, bunun sadece bir öngörü, bir hayal olduğunu anlar rahat bir nefes alırız. Ama hâlâ şu doçenti merak etmekteyizdir. Şu bilimi ve ilkeliliği politikanın kirli oyunlarına tercih eden namuslu adamı.
Ama işte en çok yıkıldığımız yer orasıdır oyunda. Son perdedeki bir telefon konuşmasında gerçeği anlarız. Doçent, sırf profesörü politikaya atılmasın diye onu ikna etmek için iktidar partisi tarafından tutulmuş bir adamdır. Ve elbette bu başarısı nedeniyle de iktidar partisi tarafından ödüllendirilecek, paraya boğulacaktır! Ne de olsa paranın her şeyi satın almaya gücü vardır.
50’lerden günümüze
Yinelemekte fayda var: Oyun 1950’lerde yazılmış... Gelin görün ki insanın yükselme hırsı, siyasetin ikiyüzlülüğüne yenilme zaafı, komplekslerine kapılma eğilimi, para ve iktidar karşında sergilediği iradesizlik değişmediği müddetçe ‘günün adamları’ kapılarımızı çalmaya devam edecek.
İstisnalar yok mu? Elbette var. Ve umudumuz istisnaların kaideyi bozacak kadar sağlam olabilmesi, sağlam kalabilmesi yönünde.
‘Günün Adamı’
Haberin Devamı