Geldiler ve gidiyorlar. Ancak düşünsenize, aslında gittikleri yer, yine yaz mevsimi ve onlar yine sıcak iklimlere, güneşe gidiyorlar. Onları, bizim buralarda sonbahar hakim olurken, güney yarımkürenin sıcak iklimlerindeki gökyüzünde gören ve ‘gelmişler’ diye sevinecek sayısız çocuk kalpli var.
Bu aslında ‘neredeyiz’ sorusuna da pek güzel bir yanıt. Nerede olduğumuz ve neye, nasıl baktığımızla da ilgili. Değişmeyen gerçekse, nesilleri devam edebildiği müddetçe göçmen kuşların göç edecekleri...
Doğa’nın böyle bir yaşam diskuru ve değişmezliği var. Ancak aynı durum bizlerin yaşamı algılayışı için geçerli değil. Bizler düşüncelerimizi farklı bir açıya taşıyabilir, değişebiliriz.
Geçen Sahaflar’dan bir kitap aldım. 1995 yılında ilk baskısı yapılmış bir kitap. Ali Nesin’in, 1994-1995 yıllarında yazdığı yazıları derlediği ‘Matematik ve Doğa’ kitabının önsözünde karşıma çıkan bir paragraf var. Bu ‘hal’ aslında sonbahara yaklaşan, sonra kışa, ardından ilkbahara ve evet yine yaza göz kırpacak kişisel ve toplumsal deneyimlerimizi bir kez daha açığa (ağaca) çıkarır nitelikte. 1994’ten 2018’e ne değişti sorusunu da yanında barındırıyor. Evet vasat biçimde çok şey değişti. Ama birtakım şeylerin de hiç değişmediği ortada. Belki de bu yüzden bu kadar vasat biçimde değişiyordur her şey diyesim var.
Matematik profesörü hocamız Ali Nesin, kendine göre kolay bulduğu yazılarını bile hiçbir biçimde anlamayan lise öğrencilerini karşısında görünce şaşırmış. Yazının hakkını da teslim ederek (öyle ya her yazı ille anlaşılacak diye bir şey yoktur; okurla yazının kurması umulan köprü her zaman kurulamaz ve okur kadar yazı da bu işten sorumludur), anlatmaya çalışmış ama burada da başarılı olamamış. Derken ilginç bir şey olmuş. Ali Nesin, öğrencilerle konuştukça asıl suçlunun kendisi olmadığını fark etmiş. O dönemde Lise 2 fen bölümüne giden bu öğrencilerin ‘çift sayı’ kavramının tanımını veremiyor oluşları karşısında şaşkınlığa düşmüş.
Peki neden ?
Burada Ali Nesin’in saptamasını sizlerle paylaşmak isterim :
‘Belli ki soyutlama, genelleme, tanımlama gibi matematik yapmak ve sağlıklı düşünmek için gereken niteliklerden yoksundular. ’
90’lı yıllardan günümüze... Değişmeyenler bunlar. AVM’ler, nükleer santral projeleri, yollar, yollar, yollar, yollar, oy sandıklarına giden makarnalar, kömürler, borç ve daha çok borç... Sıfır üretim, yok hayal...
Ali Nesin diyor ki :
‘Bugün okullarda okutulan matematik matematik değildir. Kanıtsız matematik olmaz. Matematik doğru yanıtı bulma sanatı değildir. Matematik, doğru yanıtın neden doğru yanıt olduğunu anlama sanatıdır.’
Son cümlede takıldım! Yanlışlara vurgun, ezberlere aşık salınıp duran bir toplumda kim ne yapsın bu cümleyi!
Bayramın dibinde, Ali Nesin’in sözleriyle, eğitime ve bu konudaki yalnızlığımıza odaklanarak, yine de umutlu bitirelim bu bölümü:
‘Eğer olanaksızı başarır da uçmayı öğrenebilirseniz, sizleri uçsuz bucaksız ve zekayla bezenmiş pırıl pırıl bir dünya beklemektedir, düşünenlerin, olguyla yetinmeyip nedenleri araştıranların dünyası.’
***
Cumartesi Anneleri ile ilgili ‘25 Ağustos’ta sen de Galatarasaray’a gel’ mesajını burada dillendirmek isterim. Onlar, yaşadıkları bütün zorluklara rağmen mevsimler değişirken 700. haftalarındalar. 25 Ağustos’ta 700. oturmalarını gerçekleştirecekler. Türkiye’nin en uzun barışçıl protestosu. Devletin güvenlik güçleri tarafından gözaltında ‘kaybettiklerinin’ protestosu. Evlatlar, eşler, kardeşler, anne ve babalar... Onların akıbetlerinin açıklanması ve sorumluların yargılanması talebiyle geçen 700 hafta. Sahi 700 hafta kaç yıl, kaç mevsim eder?