Göçmen kalem

Haberin Devamı

Yaşar Seyman’ın hem gazeteci hem de sendikacı kimliğiyle gittiği yerlerdeki izlenimlerini anlatan ‘Göçmen Kalem’ (Bilgi Yayınevi) adlı kitabını okuyorum. Seyman’ın kalemi dünyada eşitlik arayan bir kadının kalemi. Coşkulu, siyasi, çoğulcu, insani, yer yer şiirsel... ABD’ye yaptığı ziyaret esnasında yolculuklarının vazgeçilmez telli defterlerini ve kartlarını almak için girdiği dükkânda çevirmeninin sözlerini bizlerle paylaşmış:

‘Amerikalılar öğrenmek konusunda oldukça fanatikler. Her şeyin yeniden, daha doğru bir şekilde öğrenilebileceğine inanırlar. Bu nedenledir ki kitapçı dükkânları, kütüphane rafları How to Do? (Nasıl Yapılır?) kitaplarıyla doludur. Köpek Nasıl Terbiye Edilir? Parti Nasıl Verilir? Kolesterol seviyeniz nasıl kontrol edilir? gibi...’

Nasıl Yapılır?

Bu soru kendi halinde bir Amerikalı için çok doğru bir soru olsa gerek. Her şeyin yeniden ve daha doğru bir biçimde hayata geçirilebileceği alanlar için biçilmiş bir kaftan. Üstelik tamamen Amerikan malı. Yavaş yavaş (?) bütün dünyaya yayıldığını da biliyoruz. İşin hikmeti bu aslında!

‘Amerikan halet-i ruhiyesi bütün dünyaya hızla nasıl a-k-t-a-r-ı-l-ı-r?’

‘Geç bunları anacım, olan oldu zaten’ diyebilirsiniz.

Peki geçiyorum.

Sorular yine de uzayıp gidiyor.

‘Çoksatar olmanın on temel yöntemi. Nasıl çok satılır?’

‘Kitleleri hemen nasıl etkileyebilirsiniz?’

‘Nasıl meşhur olunur?’

‘Twitter’da takipçilerinizi nasıl çoğaltabilirsiniz?’

‘Facebook’ta nasıl mesajlaşılır?’

‘Patronunuzu bu post-İslam çağında kötü bir yazar(kötü bir çocuk) olmadığınıza nasıl ikna edebilirsiniz?’

‘Hükümet yandaşı olduğunuzu nasıl kanıtlayabilirsiniz?’

‘Sansür nasıl meşru kılınır?’

Eğlenceli.

Böyle takılırken nedense aklıma gündelik hayattaki nasıllar ve bu nasılların vardığı yerler değil de birden Suriye düşüveriyor. Suriye deyince de aklıma ilk başta ABD geliveriyor. Ortadoğu, ABD ve şu meşum ‘nasıl yapılır’ soruları...

Bu ‘nasıl yapılır?’ sorusuna ‘Bir Ülke Nasıl İşgal Edilir?’ diye bir başlık daha eklemek gerektiğini düşünüyorum. Aslında bu tür soruların bir sürü tali başlığı olabilir. Kılıf desek daha doğru aslında. Örneğin ‘Bir ülkeye en kısa zamanda demokrasi nasıl getirilebilir?’, ‘Bir ülke nasıl değiştirilebilir?’ vb. Laf aramızda ABD bu işten asırlardır hiç vazgeçemediğine göre bu konuda hâlâ bir öğrenme sıkıntısı var galiba.

Elbette bu durumu destekleyecek başka sorular da ortaya atılabilir.

‘Bir ülkeye demokrasi getirilirken başka ülkeler nasıl gaza getirilir?’ şeklindeki bir başlığa ne dersiniz?

Peki ya şu sorular:

‘Suriye’de durduk yere başımıza ördüğümüz (başımıza örülen) çoraptan nasıl kurtulacağız?’

‘Hatay’daki su gittikçe ısınırken pirincin taşı nasıl ayıklanır?’

‘Bu kendim ettim kendim buldum kâbusundan on aşamada nasıl kurtulunur?’

Zor sorular. Ama çözümsüz olduklarına inanasım gelmiyor.

Nasıl mı?

Yaşar Seyman’ın kitabıyla başladık, onunla bitirelim. Yanıtımız da bu olsun. Yıllarca önce Seyman’ın da katıldığı Freidrich Ebert Vakfı’nın düzenlediği ‘Türk-Alman Forumu’ adlı toplantının kilit cümlesine ne dersiniz?

‘Demokrasinin demokratlara ihtiyacı var.’

DİĞER YENİ YAZILAR