Giysiler serbestleştiğinde

Haberin Devamı

Çok değil bir hafta öncesiydi. Okulda giysi serbestliği tartışılıp duruyor, herkes kendine ve inandığı ideolojisine göre ‘öyle olur, ama böyle olmaz’, ‘böyle olursa şöyle olamaz’ diye açıklamalarda bulunuyordu.

Peki.

Birgül Oğuz’un ‘Hah’ını okuyordum o sıralarda. Onun kahramanına söylettiği ‘Ben de Cumhuriyet Gazetesi’nin Üzerine Doğdum. Sene bindokuzyüzeylül.’ cümlesini tekrarlayıp durarak.

Oğuz’un yas üzerinden bize anlattığı, incelikli bir betimlemeyle derine çektiği öyküleriydi ‘Hah’ öyküleri. İzin vermiştim kendime, onlarla birlikte oradan oraya savruluyordum. Dediğim gibi onun güzelim öyküleri arasında gezinirken okullara gelecek kıyafet serbestliği tartışmalarını da takip ettim bir zaman.

Sonra o soruya rastladım kafamda (herkes gibi benim de bir giysi ideolojim vardı demek ki!): ‘Giysi serbestliği tamam da’ dedim, ‘ya gerçekten asıl sorun ruhumuza giydirdiklerimizden serbest kalamayışımız ise, ne yapacağız?’

Elimde öyküler. Bir de o soru vardı: ‘Çocuklarımıza giydirdiğimiz onca şeye ne yapacağız; asıl onlardan nasıl soyunacağız?’ diye. Oğuz’un diliyle aktaracak olursam

‘Ağırlığımı çay kaşığıyla ölçtüğüm günlerdendi. Dur duraksız yağan tebeşir tozu gözkapaklarımda birikip ağırlaşırdı. Eve dönerken hiç konuşmazdım. Günün ışığı eğrilip soldukça, beni dünyayla bir arada tutan dikiş tıkır tıkır çözülürdü. Bir yanım uyur, öbür yanım susardı.’

Ben de sordum o zaman: Sizce, çocuklarımıza göre, onları dünyaya dürüstlükle teğelleyecek uygun bir kumaş, bir giysi var mı? Onları uykulardan ıhlamur kokan sabahlara taşıyacak, güven dolu konuşkan baharların adı gibi hem vücuda hem ruha dokunacak, terletmeyecek, dalamayacak, üzmeyecek, ezberletmeyecek, ona buna şuna yaftalamayacak, kula kulluk etmeyecek, yaşarken ölmeyecek, öldürmeyecek bir kumaş?

‘Giysi serbestliği ha!’ dedim. ‘Çocuklarımıza.’

Peki!

‘Öyle olur ama böyle olmaz’, ‘ Yok yok böyle olursa şöyle olamaz’ diyen açıklamaları okudum.

Peki.

Sonra Birgül Oğuz’un öykülerine baktım. Babası yitip giden bir çocuğun öyküsüne. O çocuğun yasına. O yasla başka yaslara yaslanan öyküleri hatırladım, bu topraklardaki. Çocuklara eksik yaşamları nasıl da bütün bütün toptan kumaşlarmış gibi sunduklarımız aklıma düştü.

Yası, yoksulluğu, ezberi, rekabeti, paranın gücünü öğrettiğimiz çocukların ‘serbest’ giysilerini düşündüm o zaman. Zamanlar değişse de çocuklarını büyütmeyi hiç sevmeyen bu ülkeyi düşündüm. Çocukları, sizi, beni, dünü, geleceği düşündüm. Tektip elbiselerimizi. Tektip düşlerimizi.

Tektipliğimizi. Savaşı. Şiddeti. Faili meçhullerimizi. Adaleti. Demokrasiden anladıklarımızı. Ve hiç anlayamayacaklarımızı.

Ölülerimiz. Dirilerimiz. Korkularımız. Hepsi birbirine karıştı. Derken bir ara bir şeyleri keşfeder gibi oldum.

‘Hah’ dedim hah!

Ancak sonrasında hangi kumaşın, hangi serbestliğin ve hangi özgürlük fikrinin ne zaman, nasıl, kim ve ne için olacağını bilemedim.

DİĞER YENİ YAZILAR