Shida Bazyar’ın kaleminden çıkma bir göçmen öyküsü var elimizde. Yayın dünyasına yeni katılmış ‘hep kitap’tan Gül Gürtunca’nın dilimize aktardığı kitap, İran’ın son 40 yılını özetliyor. Aslında bu son 40 yılda, yerkürede benzer engellerle burun buruna gelmiş hemen hepimizin bir yanını da anlatıyor kitap. Sorun burada Türkiye’nin İran olup olmayacağı değil; insan emeği ve alın terinin din tüccarlarının ellerine düşüp, hemen her biçimde heder edilmesi. Dahası, umutla yola çıkılan hemen her sürecin, kimi kurnazların el çabukluğuyla kan, iktidar ve kara para menşeli bir torbaya tıkıştırılması ve daha da beteri, bu torbaya ‘halkın öngördüğü yaşam’ yaftasının yapıştırılması. Artık buna ne kadar yaşam denilirse...
Öyle ya, İran’a baktığımızda o son 40 yılda, ne kadar çok insanın öldüğünü, iktidar kalpazanlarının elinde koca ülkenin nasıl da oradan oraya savrulduğunu görmüyor muyuz? Üstelik en çok gençlerin ve aydın kesiminin hedef haline getirilmiş olması da başka türlü içimizi acıtmıyor mu?
Ancak sizi ürkütmüş olmayayım. ‘Geceleri Sessizdir İran’ bir edebiyat yapıtı ve yaşanılan bu kanlı ve çok sert süreci, insan gözünün merceğinden ve gündelik yaşamın filtresiyle anlatıyor. Kitap boyunca anlatıcıların değişerek akması, tarihleri de harekete geçiriyor, ta günümüze kadar geliyor ve bu kez buruk bir hüznün hazanıyla karşımıza çıkıyor. Yine de, yaşamın içerisinde boy gösteren bir kitap olduğu için (özellikle kadınlara, kadınların yaşamla kurduğu bağa hayranlık duyan bir tını var kitabın tümünde), biz okurlar için umudun yitmesi diye bir şey söz konusu olmuyor. Kitap biterken şunu mırıldanabiliyorsunuz, kısacası: ‘Yaşam varsa, umut da vardır.’ Üstelik bu umut sadece yaşam nezdinde de karşımıza çıkmıyor. Kuşaklar değişse bile; sol’un tanımı evrilse de (ya da evrilemese de) insanın direnme potansiyeli değişmiyor. Meryem’in Murat’a söylediği şu cümleye kulak vermekte fayda var:
‘Her şey devam ediyor... Göreceksin... Bir gün gelecek bütün diktatörler gidecek...’
Gidecekler, doğru... ‘hep kitap’ın yayın yönetmeni Deniz Yüce Başarır’la bu cümleyi konuşma şansını yakaladığımda bana, ‘Diktatörler sadece ülkelerin başında olmaz,’ dedi. Ailelerdeki babalardan, sokaktaki diktatörlerden, içimizdeki tiranlardan, herhangi bir dükkanda karşımıza çıkan buyurgan insanlardan da kurtulmamızın elzem olduğunu belirtti. Bu da bana, kendine demokrat, liberal diyen insanların da diktatör olabileceğini hatırlattı. Kimi ‘çok ilerici’ erkeklerin, eşlerine dayak atması da diyebilirsiniz buna, aydın geçinen insanların tabularda boğulması ve hayatı karşısındakilere zindan etmesi de...
Geceleri Sessizdir Tahran, kimi satırlarda Türkiye olarak da okunabilecek bir kitap. Ancak daha da önemlisi, bize insanı anlatıyor. Onunla yüzleşmek kimilerinin hiç işine gelmiyor, farkındayım. Ancak umudu insanda arayanlar için, okuma listelerine katmalarında fayda gördüğüm bir kitap ‘Geceleri Sessizdir Tahran.’ Ayrıca, geceleri, kimi şehirleri sessiz, çok sessiz ve ıssız kalan bir ülke olduğumuz için de, ders çıkarılabilecek bir kitap...