Ünlü İtalyan yönetmen Federico Fellini bu dünyayı bırakıp gideli 20 yıl oldu... Bazı zamanlarda onun doğduğu şehir Rimini’deki çocukluğunu anlatan Amarcord’u hatırlarım. Laf olsun diye değil... Öyle sahneler vardır ki o filmde, oradaki şiirsellliğin tümü parça parça, üstelik en olmadık zamanlarda yaşama dalıverir ve başlarsınız çocukluğun tuhaf sayfalarını karıştırmaya. Sadece çocukluğun olsa iyi! Yönetmenin doğduğu bölgede kullanılan İtalyancanın ‘hatırlıyorum’daki karşılığıdır ‘Amarcord’. Hatırlıyorum demek anlamına gelir gelmesine; bunu öğrenebilirsiniz ama hatırlamanın gerçekte ne olduğunu anlayabilmeniz için yılların geçmesi ve anıların yıllanması gerekecektir. Nino Rota’nın belleği dehlizlere taşıyan müziği ile birlikte, evet ‘hatırlarsınız’. Usta yönetmenin aktardığı biçimde bir duyguyu takip ederek üstelik:
Ama yalnız ellerimi kirli görünce
Hatırlıyorum
Çocuk olduğum günleri...
Hatırlamak, çocukluğun izi, o çocukluktaki ellerin kiri ve aslında bilinendeki bilinmezdir. Bir anlamda yeniden yaratırsınız geçmişi. Kurgu ve kahramanlar bildik olabilir ama siz o siz değilsinizdir artık! Hatırlamak, düşünce gücüyle duygulanabilmek demektir de bazen. Hatırlamak, saydam bir kimliktir. Geçmişle şimdi arasındaki taş bir köprü, kadim bir dil, bazen de o soyut haritayı somut bir biçimde çizebileceğiniz sanatın ta kendisi demektir.
Geçen yüzyılda, o köhne yüzyılın otuzlu yıllarında ilk gençliğine adım atan bir insanın büyümekle ilgili düşleriyle birlikte, keskin bir gerçeğe de dokunursunuz. Mussolini’dir bu. O ve onun İtalya’sı. Tüyleriniz ürperir ama diğer yandan yaşam kıvamında gelişen ne varsa onu düşünür ve keyiflenirsiniz. Yaşamın her şeye galip gelmesini istersiniz. Ki öyle olur! Hatırlamak, dünyanın zalim bir yer olduğunu tümden anlamak kadar aynı dünyanın büyülü bir yer olduğunu da yeniden fark etmek demektir.
Pera Müzesi’nde
İstanbul Pera Müzesi’ndeki Fellini’yi anma programını görür görmez dayanamadım. 10 Ekim - 3 Kasım arasında genellikle akşamları 19.00’da gösterilecek filmleri sizlere önceden duyurmak istedim. Belki ajandanızda yer bulur diye... Ne yazık ki bu filmlerin arasında Amarcord yok ama La Dolce Vita var, şu ‘Tatlı Hayat’... En az Amarcord kadar güzel olan o film! Sonra Ruhların Julietta’sı, Şeytanın Kurbanları, Ginger ve Fred... Hemen hepsi tuhaf bir gerçeküstü atmosferde, kendilerine has bir şiirsellikle bilmem kaçıncı kez izleyicilerini bekliyor.
Şu ara bir iç geçirmek istiyorsanız, gülerken ağlamak, ağlarken gülmek gibi gelip giden duygular içersindeyseniz; ya da Fellini’yi özlemiş bir hâlde bir arkadaşın evine gidercesine o filmlere dalıp gitmek geçiyorsa aklınızdan, etraftaki saçmalıklardan bunalmış ama tüm bu saçmalıklarla yaşanmakta olanın yine de ‘yaşam’ olduğunu düşünüyorsanız ya da şimdiye kadar hiç Fellini filmleriyle bulaşmadıysanız, tam zamanıdır. Bu hafta hiç değilse 1-2 saatinizi ona ayırın.
İyi pazarlar...
Meraklılar için:
www.peramuzesi.org.tr
Facebook.com/PeraFilm
Twitter.com/PeraMuzesi
Fellini’yi hatırlıyorum
Haberin Devamı