Ezberci

Bilinç mi zeka mı sorusuna 21. yüzyılda verilecek tez elden bir cevap var: Elbette zeka. ‘Ya bilinç?’ sorusu ise ‘olsa da olur olmasa da’ noktasında bir yerde. Hatta hiç olmaması konusunda da bir sıkıntı olduğu söylenemez. Etrafınıza bir bakın. Örneğin şirketlerin kâr amacını güderken temel olarak aradıkları insan profili, donanımlı ve elbette zeki insanlar üzerinde yoğunlaşıyor. Sözünü etmeye çalıştığımız ‘bilinç’ noktası ise neredeyse habis bir tümör işlevi görüyor. En azından yakın tarihte bu hale gelecek.

Bilinç ve elbette o bilincin sunacağı kişisel deneyimler niçin istenmiyor sorusunun cevabı ise hem çok basit hem de çok düşündürücü. Basit, çünkü sistemin yapay zeka formatında (hatta yapay zekalarla, örneğin bilgisayarlarla) işlemesi maliyeti her yönden azaltıyor. Sistem, bu açıdan bakıldığında x artı y biçiminde düşünen ‘vurgusuz’ yaşamların ya da döngülerin hayalet aktörleriyle işini yoluna koyarken, bulutlara bakıp yaşamın ne kadar sonsuz olabileceğini tahayyül edebilen bir ergenin kişisel görüşlerini pek de önemsemeyecek hatta tiye alabilecek bir noktaya gelebiliyor. Ya da şunu söyleme cüretini gösterebiliyor: ‘Büyüdüğünde işler böyle gitmeyecek, bilesin...’

Haberin Devamı

Büyümek... Bu satırları yazdığım sırada (cumartesi) ülkemin 8. sınıftaki çocukları bir sınava-ilerde dolaplarına sıkıştırılacak, muhtemelen yine travma dolu senelerin temsili haline gelecek ‘lise diplomaları’ anlamındaki bir sınava- giriyordu. Üstelik bu sınavın olmayacağı yönünde açıklamaların yapılmasının ardından gerçekleştirilen bir sınav olması anlamında da eğitim tarihimizin utanç hanesine yazılacak bir sınavdı bu. Sırf bu yüzden, geçtiğimiz sene Eylül ve Ekim ayında bu çocukların düşebileceği psikolojik dağılmayı kimsenin pek de umursadığını sanmıyorum. Öyle ya büyük Kanal İstanbul Projesi varken kim ne yapsın bu çocukların zihninde açılan yarığı! Kim ne yapsın onların kişisel savrulmalarını... Kimin umurunda onların bilinçleri... Nasılsa onlar da büyüyecek... Öyle değil mi? Nasılsa onlar da hayalet aktörlere dönüşecek.

Haberin Devamı

Benim cephemden bakıldığında eğitim hayalet aktörler yetiştirme işi değil. Eğitim, zeka kadar bilinci de, hatta en çok bilinci öne çıkaran bir araç. Kâr amaçlı şirketlere ya da her neresiyse oraya yedek parçalar, asıl parçalar üretmek değil. Eğitim, bulutlara ya da yıldızlara bakabilen insanlar yetiştirme ve göğe bakarken öznel deneyimin öne çıkarılabilmesine kaynaklık edebilme işi. İki-üç saatte çocuklara ve gençlere suni gelecekler ayarlama işi değil. Değil. Şunu da ifade edeyim: Hiçbir zaman değildi (dönem dönem istisnalar olsa da). Böyle yetiştiğimiz için böyleyiz. Böyle olduğumuz için de ‘böyleyiz’: E-z-b-e-r-c-i.

Şimdi dünyada da böyle bir eğilim var diyenler çıkacaktır. Doğrudur. Ancak bir başka gerçek daha var. Bugün eğitim alanında birinci sıraya oturan Finlandiya’nın eğitim sisteminde çocuklar on altı yaşına kadar hiçbir sınava girmiyorlar. Öğretmenler cımbızla seçiliyor ve çok donanımlı. En yüksek maaşları alan bir ekip. Besbelli onlara zeka yetmez bilinç de en az zeka kadar önemli diyen birileri var! (Dış mihraklardır kesin)

Haberin Devamı
  • Darısı başımıza.
DİĞER YENİ YAZILAR