‘Dilini kaybetmiş, çaldığı sözcüklerle kendini ifade eden insanlar...’
Latife Tekin
***
‘Emir demiri keser’ dedi eski Ankara ‘belediye başkanı’.
Eski Ankara belediye başkanı veda konuşmasını icraatlarını sıralayarak yapıyor. Hızlı hızlı not alıyorum. Tarihi bir konuşma olup olmadığı tartışılır ancak benim ilerde yazacağım bir romanda bolca faydalanabileceğim cümleleriyle pek ilgi çekici bir konuşma bu.
23 buçuk yıl boyunca Ankara’yı Ankara olmaktan çıkaran bu icraatın sahibinin kendini öve öve bitiremediği konuşmasında arada sırada takıldığı satırlar var. O zaman şöyle bir cümleyle karşılaşıyoruz: ‘Bir daha okuyorum!’ O bir daha okurken kendi kendime soruyorum. ‘Madem bu kadar başarı mevcut, neden o zaman şalterler indirildi?’
Eski Ankara belediye başkanı Ankara’nın içindeki yeşilden, yeşilin içindeki Ankara’ya nasıl geldiklerini anlatıyor. Buradaki husus önemli. Eski Ankara belediye başkanının yeşilden anladıklarıyla, ağaçla kurulu bir çevre anlamında ciddi bir uçurum olduğu kesin. Bakınız ODTÜ’deki ağaç kıyımı. Kısaca emirin demiri kesmesi olmasa da sözcüklerin sözcükleri kestiği kesin!
Gelelim bir diğer ‘sözcüksel’ hususa. Eski Ankara belediye başkanının herkesi kucakladığını savladığı konuşmasında herkesten ne anladığı da müphemliğini koruyor. Kendi gibi olanın, kendi gibi yanında duranın ‘herkes’ olamayacağını, elbette o da, 23 buçuk yıllık tecrübesinde kendi kendine bir şekilde kanıtlamıştır (Acaba?). En azından bundan sonrasında kendi kendine kanıtlamaya zamanı olacaktır. Örneğin İslamcı ve muhafazakâr Ankaralı’nın dışındaki Ankaralı’ya nasıl bir yaklaşım sergilendiği konusunda hafızalarını diri tutanlar bunu fazlasıyla hatırlamaktadır. Herkes sözcüğü, herkesi kuşatır. Benden olanı ya da olmayanı değil; herkesi. Ne diyeyim, belki bir vesileyle, eski Ankara belediye başkanı da bunu düşünür... Ne diyelim, dualarımız bu yöndedir.
Bir başka sözcük: Eski Ankara belediye başkanı bir ‘dava’ insanı olduğunu söylüyor. Ne kadar güzel. İnsanın dava insanı olması gerçekten çok güzel! İnsan o zaman şunu umuyor: Gerçek bir dava insanı kendilerinden başka insanların da dava insanı olabileceğini anlayabilir. Örneğin kul belediye anlayışına değil sosyal belediye anlayışına inanan ve bu uğurda bir ‘dava insanı’ olduğuna inanan biri çıkıp ‘kardeşim belediye özerk, bağımsız bir dokudur, devletten, devletin çizdiği hantal politikalardan farklı hareket edebilir, onun derdi hizmet ettiği halktır, herkestir, belirli kesimler üzerinden kömürle oy kazanmak değildir’ dediğinde ‘vay alçaklar, vay dinsizler, vay imansızlar, vay hadsizler, vay vatan hainleri, vay anam vay’ tweetlerine sarılmamak, sığınmamak, gizlenmemek gerekir.
Helalleşmek konusunda da söyleyeceklerim var da o da bana kalsın.
Yine de sormadan edemeyeceğim. Sahi, ‘belediye’ ile ‘emir demiri keser’ cümlesi nasıl bağdaşabilir?
21. yüzyılda olacak iş değil! Olacak iş değil de oluyor işte. Çalınan sözcükler, çalınan sözcüklerdeki anlam esas olduğunda, böyle... Bunun yutturulup durması esas haline geldiğinde, böyle.
Bu konuşmada samimi bulduğum hususlar da olmadı değil. Eski Ankara belediye başkanının eşinden çaldığı saatler için özür sözcükleri kullanması dokunaklıydı. Eski bir Ankaralı olmasını ifade etmesi de.