‘Hepimiz şiddetin mağduruyuz aslında.’ (13 yıldır gazeteci) ‘Rüyalarına girmeye başlıyor bomba sesleri ile uyanıyorsun. O insanların çaresizliklerini yalnızlıklarını görüyorsun. Bazen çok soğukkanlı olmak zorundasın. En acıtan durum belki de budur. Çok soğukkanlısın. Orada duygusal anlamda tablolar yaşanıyor ama sen taş gibi olmak zorunda oluyorsun. Beni bu çok acıtıyor.’ (18 yıldır gazeteci)
***
Yukardaki alıntılar bir rapordan.
Geçtiğimiz günlerde, Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın ve LGBTİ Komisyonu, Doğu’da, nicedir süren çatışma ortamında gazetecilik yapan kadınların yaşadıklarına dair bir rapor yayınladı. Şırnak’ın Cizre, Silopi, Beytüşşebap, Mardin’in Nusaybin, Derik, Dargeçit, Muş’un Varto, Diyarbakır’ın Sur ve Bismil, Hakkari’nin Yüksekova ilçelerinde ve Van’da yaşanan yasakları başından bu yana takip eden gazetecilerle ocak ayında telefonla ya da yazılı olarak yapılan görüşmelerden oluşan bu rapor çarpıcı yaşam tanıklıklarıyla dolu. Bölgede işlerini devam ettirmeye çalışan kadın gazeteciler son derece yalın, lafı dolaştırmadan, anlamı oraya buraya savurmayan içten cümlelerle yaşadıkları vahim durumu gözler önüne seriyorlar.
Şiddet ve yine şiddet
Raporda, en temel olarak, bu gazetecilerin ölümle burun buruna gelerek işlerini yaptıkları ayan beyan ortada. Kadın gazeteciler, savaş koşullarında yaşanan böylesi bir şiddet içinde, hemen her zaman maruz kaldıkları cinsiyete dayalı ayrımcılığın eridiğini dile getiriyorlar, ancak savaşın erkek cinsiyetinin üzerlerindeki baskısını sürdürmeye devam ettiğini de ifade ediyorlar. Kısacası bambaşka bir cinsiyet ayrımcılığıyla mücadele etmek durumundalar. Dahası, sokağa çıkma yasaklarının yaşandığı bölgelerden haber vermeye çalışanların bir kısmı, ablukaların sürdüğü mahallelerde halkla beraber kalmayı tercih ediyor çünkü habere ulaşmaları sürekli olarak engellendiği için oralardan haber verebilmenin tek koşulu bu. İşin ilginç yanı, abluka altındaki mahallelerde kalıyor olmanın, bir yandan bir takım engeller ve tehlikeler yaratırken, diğer yandan can güvenliği sağladığını ve güvenlik hissi verdiğini de söylüyorlar! Çünkü bu insanlara can güvenliği anlamında sunulan bir ‘sığınak’ yok. Onlara, yaşananları aktaran değil, yaşananlar içinde yer alan ve taraf tutması beklenen birileri gibi davranılıyor.
Amaç haber yapmak
Rapora göre, işlerini yapmaya ve gerçeği yansıtmaya çalışırken hayati tehlikenin sınırında geziniyor ve şiddetin bin bir türlüsüyle yaşamlarına devam etmek durumunda kalıyor bu gazeteciler. Neredeyse 24 saat, yaşamları pahasına haberin peşinde koşuyorlar. Haberi yazıp gönderme aşamasında yaşadıkları türlü türlü zorluklar yetmiyormuş gibi haberin basım aşamasında yazdıklarının sansürlenmesi ya da yazdıklarına müdahale edilmesi de yaşadıkları başka türlü bir şiddet. Bölgede ciddi olarak bir yalnızlık hissi içerisindeler. Bunun en temel nedenlerinden biri de Batı’daki meslektaşları tarafından yalnız bırakılmış oldukları düşüncesi. Tüm bunlara ek olarak bölge halkının medyaya duyduğu güvensizliği de göğüslemek durumunda kalmaları, hissettikleri bu yalnızlığı daha da artırıyor.
Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın ve LGBTİ Komisyonu, bu rapordan yola çıkarak acilen alınması gereken önlemleri şöyle sıralamış:
1-Çatışma bölgesinde görev yapan meslektaşlarımızın can güvenliğini tehdit eden her tür davranış ve eylemin son bulması
2- Bugüne kadar gazetecilere yönelik gerçekleştirilen tüm şiddet olaylarının faillerinin bulunması ve yargılanması
3-Hapiste tutulan tüm tutuklu gazetecilerin hemen salıverilmesi.
Raporda, son olarak, sözü edilen ‘yalnızlık’ duygusunun son bulması için tüm gazeteciler dayanışmaya davet ediliyor.