‘İnsanlar aldırmamaya çalışıyorlar, çok fazla aldırmamaya.’
Susan Sontag’ın Kısa Konuşmalar adlı öyküsünden (Ben, Vesaire adlı kitabından)
Öykünün kahramanıyla Julia’nın konuşmasıdır biz okurları karşılayan. Central Park’ta güz zamanıdır. İki kadın bisikletleri yan yana devirmiş, bir ağacın altına uzanmışlardır. Julia, son zamanlarda birtakım şeyleri yapamamaktan bahseder. Örneğin Japon güreşi kursuna gidememek bunlardan biridir! Deli midir nedir bu Julia... Daha neler neler. Düşünmek için dünyanın tüm zamanlarına sahipmiş gibi bir hali vardır. Tüm saatlere ve günlere. Sonra henüz yere düşmüş olan bir yaprağı işaret eder. Bu yaprakla, hemen yanındaki daha önce kopmuş çürümeye başlamış yaprağın ilişkisini düşünmek de bunun içindedir. Julia’ya göre iki yaprağın arasında mutlaka bir ilişki vardır ve bu üzerinde uzun uzun düşünmeye değecek olan bir ilişkidir...
Türkiye’nin 2014’ü
Türkiye’nin 2014’ünden bu satırlara genel olarak nasıl bakarız diye içimden geçti. Ve böyle bir şeyler çıktı:
‘Nihayetinde iki yaprak diye düşünürüz. Onları düşüneceğime hiç düşünmem daha iyi deriz. Kim ne yapsın iki yaprağı canım. İnsana deli derler deli... Örneğin Cumhurbaşkanlığı seçimi gibi ciddi işlerimiz dururken kim ne yapsın iki yaprağın meczup ilişkisini...’
Düşünmek, faaliyete geçtiği sanıldığında, nedense ‘büyük’ ve ‘somut’ işleri düşünmektir hayatı kavrayışımızda. Onları kavradığımızı hissettiğimizde ya da sandığımızda (sanar gibi olduğumuzda da diyebiliriz) kendimizi ciddi ve olaylara vakıf hissetmemiz de bu yüzdendir.
Oysa iki yaprağın ilişkisi bazen es geçtiğimiz birçok noktayı çapaklarından arındırabilir. Ve hiç umulmadık biçimde küçükten büyüğe önümüze serilen birçok açmaza deva olabilir ve bizleri kader-irade ilişkisinin yeni tanımlarıyla buluşturabilir.
Örnekler:
1-Neden ilk yaprak ikinci düşen yaprağa göre daha erken kopmuştur? Bu kopuşta mevsimler, rüzgâr gibi dış etmenler kadar yaprağın genetik zayıflığı da söz konusu mudur? Eğer böylesi bir zaaf söz konusuysa bunun nedeni nedir? Zayıflık kalıtımsal mıdır yoksa aşama aşama öğrenilebilen bir özellik midir?
2-Çürüme nedir? Hangi aşamada başlar? Çürüme, dış etkilerin varlığıyla hız kazanır mı? İlk yaprağın (farz ettiğimiz) zayıflığıyla çürüme işlemiyle teması daha mı erken gerçekleşir? Kimler ve neler, ilk önce çürür?
3-Yere düşme ve dalından kopma aşamasında zaman kavramının etkisi nedir? Zaman nasıl bir aracıdır? Zaman yaşamsal döngüde bir amaç mı yoksa bir araç mıdır? Zamanın karşısında tek bir yaprağın yaşamsal geçerliliği neye denk düşer? Bir yaprağın zamana yenilmesi ölüm mü yoksa yaşam mı demektir? Bir şeyin doğması için bir şeylerin ölmesi mi gerekir?
4-Gelelim iki yaprağın ilişkisine. Yan yana düşmeleri bir tesadüf müdür? Aralarındaki ilişkiye ‘aynı yolun yolcusu’ ilişkisi biçiminde mi bakmak gerekir? Yaşamda hiçbir şey tesadüf değil diyorsak bu yan yanalığı nasıl açıklayabiliriz? Neden-sonuç ilişkisi zihnimizi kurcalayanlardansak bu yan yanalığı nasıl değerlendirebiliriz?
İki yaprağın ilişkisine, kısacası önemsemediğimiz, gözümüzden kaçan detaylara biraz zaman ayırabilirsek, yaşamdaki birçok ilişkiyi de anlamlandırmamız daha kolaylaşır gibi geliyor bana. Peki neden böyle bir yazı? Türkiye’nin yaşanan tüm gelişmeleri neredeyse ‘nedensiz’ düşünmesi bana bu yazıyı yazdırttı.