Denizler’in öyküsü

Deniz Gezmiş’in annesi Mukaddes Gezmiş’i yitirdik. Bu kayıpla birlikte neler neler geçirdik içimizden. Ve çoğumuz yaklaşık 40 yıl sonra acılı bir annenin gencecik, fidan oğluna kavuştuğunu düşündü. Bu açıdan bakıldığında pekala bir anne-oğul öyküsü olabilirdi ama öyle olmadığını da çoğumuz biliyorduk. Deniz’in daha doğrusu Denizler’in öyküsü, her anlamda bu ülkenin öyküsüydü. Gençlerine acımayan, ilk etapta onları feda eden sert ve acımasız dilli, hoyrat tavırlı bir devletin üvey çocuklarıydı onlar.

Çıkışı olmayan bir yol

Denizler’in ardından kimi köşe yazarları, bu gençlerin zaten sonu olmayan bir yola çıktıklarını, önemli olanın bu çıkmaz yolu, çıkmaz yol olmaktan kurtarmak olduğunu yazmıştı.

Ne yazık ki bugün Türkiye’de hâlâ bu derin açmazı onarabilmiş değiliz. Onların ardından sayısız genç insan asıldı, kimi genç insan hunharca yok edildi, dahası kimilerinin kemikleri bile bulunamadı. En son Gezi olaylarında yitirdiğimiz gençlerimiz bu ülkenin bu konudaki ayıbı ve utancı olarak karşımızda duruyor. Devletin geliştirdiği reflekslerde ise milim değişiklik olmadığını, en devlet yanlıları da dahil olmak üzere, hepimiz biliyoruz.

Haberin Devamı

Ancak şunu da söylemek boynumun borcu: Bu açmaz yolun ilmekleri sadece Meclis’ten geçmiyordu. Bugün de öyle. Eğitim sisteminin atıllığı, insanları kul gibi yetiştirme eğilimi ve kraldan çok kralcı eğitim kadrolarının hesaba katılamayan bir boyutu vardı ki, bugün ne çekiyorsak hâlâ onlardan çekiyoruz.

Tam da burada bir anekdot vermek isterim: Başarılı bir eğitim geçmişi olan Deniz Gezmiş, yeni geldikleri kentin karmaşası, ergenlik vb. derken lisede bir dersten (fizik) kalır. O sene tek dersten geçme kaldırıldığı için sınıfı tekrar etmek zorundadır. Okula gittiğinin daha ilk günü, dersin hocası tarafından en arkalara oturtulur, aşağılanır, hor görülür ve bunun üzerine Deniz daha o gün okulu bırakmaya karar verir. Bunun üzerine kendisi de öğretmen olan babası Cemil Gezmiş devreye girer ve dersin hocasıyla konuşmaya gider. Hocanın üslubu şudur: ‘Beni konuşturmuyor, tam bir şey anlatacağım zaman hemen kalkıp sorular soruyor!’. Bu yüzden Deniz’i sınıfın arka kapısından göndermiş olduğunu söyler öğretmen. Deniz’in babası Cemil Bey bunun üzerine, hepimize mal olmuş Deniz’in ve Denizler’in öyküsünün en çok tıkandığı noktaya dair en can alıcı cevaplardan birini verir öğretmene: ‘Hoca Hanım ben müfettişiniz olsam asıl sizi arka kapıdan gönderirdim. Bir öğretmen sınıfta hiç konuşmayan çocuğu beğenip konuşanı cezalandırıyorsa, öğretmen olarak kalamaz.’ Ve kadını öylece bırakıp çıkar.

Haberin Devamı

Cemil Gezmiş’in işaret ettiği açmazda nice insan büyüyecek, yeni kuşaklar yetişecek ve gelenekselleşmiş o tavrı sürdürecektir: ‘Kurallara uyanı iyi öğrenci, iyi vatandaş, iyi insan, iyi gazeteci, iyi milletvekili, vb.’ olarak görme tavrı... Çıkışı olmayan yol asıl budur işte!

Asıl olan

Oysa asıl derdimiz soru soramamaktı. Bugün de öyle.

Denizler, kim ne derse desin bunu yıkmaya çalıştı. Kader olarak dayatılanı, ezberi, sıradanlığı, haksızlığı, adaletsizliği, eşitsizliği sorgulamak istediler... Onların ölüm cezalarının yerine getirilmesine dair kanun tasarısını ‘evet’ diye imzalayan kimilerini ‘baba’ diye anacak bu ülkeyi ise herkesten daha çok sevdiler. Kendi gençliklerinden bile daha çok! Ancak şunu da söylemek isterim ki bu gençlerin ölüm fermanını imzalayanlardan daha çok çekimser kalan milletvekillerinedir öfkem.

Haberin Devamı

Bu içli öyküye daha çok temas edebilmeniz için Can Dündar’ın, Deniz Gezmiş’in kardeşi Hamdi Gezmiş’in anılarından derlediği ‘Abim Deniz’i okumanızı öneririm.

***

Not: 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Dayanışma Günü için Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu bugün saat 15.00’da Taksim Tünel’de buluşup öldürülen kadınların aileleriyle beraber Galatasaray Meydanı’na bir yürüyüş gerçekleştirecek.

DİĞER YENİ YAZILAR