Özlem Akıncı’nın Notos Kitap’tan çıkan yeni öykü kitabının adı bu! Sadece mevsimine denk geldiğimiz için değil, belki denize yatkın bir coğrafyanın insanlarından olduğumuz için de ayrı bir güzelliği var. Deniz güzel, öyküler güzel. (Seçimler? Göreceğiz, pek yakında!) Hele ‘Sonra Derya’ diye bir öykü var ki, mutlaka okumanızı isterim. Özellikle ilk paragrafa yoğunlaşarak okumanızı:
‘Cesur olmayan kadınlar, derdi. Korkak kadınlar yani, derdik bir ağızdan. Hayır, derdi. Söylediğim kesinlikle başka, cesur olmayan kadınlar.’
Cesur olmakla korkak olmayan arasındaki farkı konuştuk Özlem’le. Reklamlara girer mi girmez mi duygusundan azade bir biçimde linkini de paylaşayım:
http://medyascope.tv/2018/06/22/zeytin-dali-ozlem-akinci-ile-deniz-bize-iyi-gelecek/
Cesur olsanız bile korkunuzun size emanet kaldığı durumlar mevcuttur. O korkudan beslendiğiniz durumlar da. Sizi olumlu olarak besliyorsa neden olmasın diye düşünmek isterim burada. Birazcık stresin kimseye zararı olmaz, hayatı anlamlı kılar gibisinden de düşünülebilir bu. İş ki korkular hayatınızı ele geçirmesin! Yeter ki sizden önce giden gölgeniz olmasın. Hatta dahası da düşünülebilir: Korku varsa cesaret de var! Belki de korku olduğu için cesaretle tanışabiliyoruz. Alın size yaşamın güzel çelişkilerinden biri.
Tam da burada başka bir kitap önereceğim. Paloma Yayınevi’nden Regina Wong’un kaleminden çıkma ‘Hayata Yer Aç’ adlı kitap bu. Bunca işin ortasında ‘bir sadeleşme rehberi’ni ne diye bize öneriyorsun diyenler çıkacaktır. Kimseye ukalalık etmek istemem (ki bazıları hak ediyor, ama boş verin şimdi onları!). Bu kitabı seçim ateşinde, liderler oradan oraya koşturup dururken, miting meydanlarında halka seslenirken onları cümle cümle takip etmeye çalışırken okudum. Ve hayata yer açmanın aslında insanın kendisine yer açmak olduğunu bir kez daha fark ettim. Kendi hayatına sahip çıkabilen insanların oluşturabileceği bir toplumun ne anlama gelebileceğini tekrar tekrar düşündüm. Bu arada Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda okuyan bir öğrencinin ‘ezber iyidir, bize milli değerlerimizi öğretir’ diyen bir öğrencinin dediklerini de düşünerek. Ezberi seven, ezbere yatkın bir toplumun hayata dair nasıl bir yer açabileceğini bir kez daha anlamaya çalışarak. Ya da kısaca o cümleleri kurarak: Al sana ezber! Ezber varsa ne korku vardır ne cesaret. Bolca istismar edilirsiniz. Talan edilirsiniz. Hayat sizin değil başkalarının hayatıdır artık. Başkalarının hayatını yaşaya yaşaya ölür, ölürken de gelecek nesillere yine o rezil kalıpları teslim edersiniz.
Neyse. Tüm Türkiye gibi ben de seçim sonuçlarını bekliyorum. Türkiye’nin her koşulda kazanacağı bir eşikte olmayı temenni ederek. Hayatın çelişkileriyle büyüyerek; korku ve cesareti harmanlamaktan korkmaksızın; genişleyerek, ezberi kapı dışarı etmenin mümkün olduğu ufuklara yüzümüz dönük.... Denizlerin bize anlattığı gibi.