Çıtır çıtır felsefe

Haberin Devamı

1 Mart Cumartesi günü Günışığı Kitaplığı Yayınevi’nin eğitimcilere yönelik gelenekselleşmiş “Eğitimde Edebiyat Semineri“ni Özel Şişli Terakki Ortaokulu’nda izledim. Birçok yazar ve uzmanın eğitim, edebiyat ve kütüphaneler üzerine konuştukları seminerin son konuğu Fransız yazar Brigitte Labbé’ydi.

Labbé’yi ne kadar tanıyorsunuz emin değilim. Kendisi Saatchi&Saatchi, Colgate-Palmolive gibi uluslararası şirketlerde üst düzey yöneticilik yaptıktan sonra, kariyerinin zirvesinde iş hayatını bırakmış ve üniversitede felsefe eğitimi almaya başlamış. Kariyerini bırakma gerekçesi olarak o ortamda kendine dair bir anlam bulamadığını gösteriyor yazar. Sonrası ise çok ilginç gelişiyor. Sorbonne Üniversitesi’nde felsefe eğitimine devam ederken çocuklar için dünyaca ünlü bir felsefe dizisi yaratıyor! Alanında bir numara olan ve dünyada yaklaşık 2.5 milyon okura ulaşan bu dizi dilimize Günışığı Kitaplığı tarafından “Çıtır Çıtır Felsefe” olarak aktarıldı. Bugüne kadarsa 41 kitaplık dizinin 25 kitabı, Azade Aslan’ın yetkin çevirisiyle dilimize kazandırılmış durumda.

Yasaklar doğruları göstermez

“İnanmak ve Bilmek” başlığıyla yayımlanan 25. kitabı vesilesiyle Türkiye’ye gelen Labbé, okurlar ve eğitimcilerle deneyimlerini paylaşırken çok ilginç noktalara temas etti. Öncelikle Türkiye’de yaşanan açmazların farkında olduğunu ve demokrasiye sahip çıkmanın değerini vurgulayan yazar, bugün demokrasinin dünyanın hemen her yerinde tehdit altında olduğunu söyledi. O yüzden hemen her vatandaşın devasa bir sorumluluğu bulunduğunu, olup bitenlere göz yummak yerine dikkat kesilmek gerektiğine değindi. Buna karşın umutlu olduğunu belirten yazar dünyadaki büyük değişimlerin tepeden inmediğini, insanlardan geldiğinin altını çizdi ve dedi ki: “Uyumamak gerekiyor.”

Çocuklarla kurduğu ‘felsefi’ iletişimin temelinde onlara dayatılan, dikte edilen iyi ve kötülerin onların gerçeği olmadığını, o gerçeği olsa olsa ve belki de yalnızca, kendilerinin sorgulayarak bulabileceklerine inanıyordu Labbé. Emir-komuta zincirinde oluşturulan güdümlü, ak ve karalardan ibaret bir dünyada değil, merak ve ilgiyle sarmallanan bir ortamda ilerlenebileceğini düşünüyordu yazar. Bu açıdan bakıldığında yasaların doğru ve yanlışları, iyi ve kötüleri değil, sadece ‘yapılmaması gerekenleri’ aktardıklarını onlara keşfettirmenin önemine dikkat çekiyordu. Elbette bu noktada da onlardan ‘yapılmaması gerekenleri’ isteyenlerin kimler olduklarını, nerede durduklarını, bunu neden istediklerini keşfetmeleri gerçeği devreye giriyordu. Ezberlerden değil eleştirel aklın varlığından söz ediyordu bize yazar. Neredeyse unutmak üzere olduğumuz bir şeyden!

‘Söz ve Sessizlik’, ‘Yaşam ve Ölüm’, ‘Adalet ve Haksızlık’, ‘Diktatörlük ve Demokrasi’, ‘Şiddet ve Şiddetsizlik’, ‘Oğlanlar ve Kızlar’, ‘Küçükler ve Büyükler’ gibi öğretmen ve ebeveynlerin çocuklara anlatmakta zorlandıkları felsefi kavramları, yaşamdan ilgi çekici örneklerle çok ama çok yalın anlatan bu diziden henüz habersizseniz, tam zamanıdır. İlginç olan bir diğer husussa şu: Dizi pek çok okulda öğretmenler, kütüphaneciler ve psikolojik danışmanlar tarafından ebeveynlere de öneriliyor. Bazı şirketlerin insan kaynakları bölümleri de çalışan eğitimlerinde bu diziden yararlanıyor.

‘İsabetli bir karar’ diyelim ve son çevrilen kitaptan (İnanmak ve Bilmek) bir alıntıyla bitirelim:

“İnsanları bilmek istemeye iten şey, şaşkınlıktır. Şaşırabildiğimiz için bilim var ve bilgi ilerliyor. Bilim insanları hiçbir şeyin kendiliğinden olmadığını düşünen, her şeyi çözülmesi gereken bir problem olarak gören, şaşkınlık duyan insanlardır.”

(Bu alıntıyı yazarken neden şaşıran değil, bitkin, kaderci ve öfkeli bir toplum olduğumuzu düşünüp durdum.)

DİĞER YENİ YAZILAR