Ece; Bu satırları öncelikle sana yazıyorum.
Nihayetinde herkes seçimleriyle tanımlanır bu yaşamda. Ne mutlu ki sana bu dünyadan, bu gencecik yaşınla bir sosyalist olarak geçtin. Dev plazaların, markaların, iki yüzlülüklerin arasından, iyi kalpli bir sosyalist olarak. Çoğumuzun kırışan yüz çizgileriyle tutunup tutunmamaya hâlâ karar veremediği bu yaşamda, sen 19 yaşın bahar dallarıyla, erken ve çok başındayken yolun, hızla göğüsleyiverdin ipi.
Lisede, aynı okulun tozlu sıralarını paylaştığımız biri olarak, aradaki 30 yılı ve bazı pörsümüş düşüncelerimi görmezden gelemeyerek, sen ve arkadaşlarının genç düşüncelerine, hayallerine ve enerjisine gıpta ederek, öncelikle sana yazıyorum kardeşim.
O gün tabutunun başında mırıldandığım gibi Ece: Bazen olmaz. Hayatla o hayattan umdukların denk düşmez, ipin ucunu kaybedersin ve başa sarmak denilen şey bu tuhaf denklemde mümkün olmaz. Bazen hayata geç kalırız. Bazen de hayat bize. O zaman olmaz işte. Sadece bu kadar basittir. Olmaz. Saliseler aylarda tökezler, yıllar çok erken deveran eder, saatler yanlış zamanda tükenir, dakikalar başka mevsimlerin üzerine düşer ve her şey hiç de hak edilmediği biçimde olmazla işbirliği içine girer.
‘Olsaydı’ ise, yaz bulutuna takılmış bir dilek gibi, biz geride kalanlara teselli sunmaz.
‘Olsaydı’, geriye sarılmasını istediğimiz bir film gibi asılır temennilerimize ama yine de olmaz!
Olsaydı; bir park yerinde sen ve güzel arkadaşlarını Kobaneli çocuklarla salıncaklarda görebileceğimiz sonsuz anın adı diye geçer içimizden.
Olsaydı, ‘belki bir çuval kitap da ben gönderirdim’ gibisinden bir iç geçirmenin adı gibi düşer gönlümüze.
Olsaydı... Çok değil, en fazla on yıl sonra parlak bir siyaset bilimcisi, aynı zamanda aktif bir politikacı olarak geçecektin önümüzden. Ama bazen, tam da böyle, umulmadık bir çatlaktan ötürü, olmaz işte.
Ancak bu senin ya da arkadaşlarının bizlere verdikleri yıldızlı mesajı ölümsüz kılmaya engel olmayacaktır. Bu mesaj, özünde, devrimlerin en büyük devrimi olan insan kalabilme, insan olabilme mesajıdır. Kim ne derse desin.
Sınırın ötesinde gerçekten nelerin yaşandığını bilen insanlar, orada çocuk parkı yapmak isterken aslında neyin mesajını vermek istediğinizi çok iyi anladılar. Orada bir kütüphane kurmanın, oradaki çocuklara oyuncak götürmenin ne anlama gelmiş olabileceğini.
Gencecik gittiniz Ece. Ama çok büyük gittiniz. Neredeyse hepimizi sollayarak. Evet bu sizleri geri getirmeyecek. Ancak belki, bizlere, buradaki umut ve vicdan açısından hantallaşmış olan ruhlara bir kıvılcım sunacak bu çok erken, zamansız gidiş. Bugün olmasa da yarın, yarın olmasa da bir zamanda. Bir erken seçim uçurumuna nasıl yuvarlanmamızı istediklerini keşfettiğimizde belki. Belki de gerçekten anladığımızda şiddetin şiddetten başka hiçbir şeyi doğurmadığını. Savaşı başımıza dolamaya çalışan tüm kenelere rağmen, barış için barışla dünyayı değiştirmenin mümkün olduğunu hep birlikte fark edebildiğimizde. Soygunculara dur diyebildiğimizde. Soyguncuların art niyetlerini çözebildiğimizde; ait oldukları yere, kodese yollayabildiğimizde onları.
Korkmadığımızda gölgelerimizden ya da korktuğumuzu ve o yüzden yalan söylediğimizi itiraf ettiğimizde kendimize.
Kısacası insan kalmaya cesaret ettiğimizde Ece.
İşte o zaman olacağız kardeşim.
İşte o zaman olacak.