‘Ben diyeyim denizle dağ arasında
Siz deyin ormanla çöl arasında
Başkaları desin şu ile bu arasında
Çok ile az arasında
Bir diyar...’
(Murathan Mungan, Anlatmanın Anahtarı adlı öyküden)
Notos edebiyat dergisi son sayısını felsefeye ayırmış. Yaptıkları soruşturma sonrasında günümüzde hâlâ etkisini sürdüren 100 felsefe metnini okurlarla paylaşmış. Birçok felsefeciyle söyleşiler yapılmış. İonna Kuçuradi ‘Felsefe, yaşananların temelindeki problemleri görerek onlar hakkında bilgi verir’ diyor.
‘Bir umut’ diyerek Brigitte Labbe’nin gençler için kaleme aldığı Çıtır Çıtır Felsefe serisini ve serinin en hassas kitaplarından biri olan ‘Küçükler ve Büyükler’i hatırlıyorum. Bu kitapta Labbe, küçüklerin maruz kalabileceği ‘cinsel taciz’e yer vererek çok cesur bir adım atmıştı. Aynı kitapta ‘Küçükler, güvenle büyümek için zamana ve deneyime ihtiyaç duyarlar’ diyordu Labbe. Ve ekliyordu: ‘Bunun için büyükler size yol gösterebilir.’
Teorik olarak çok anlamlı sözlerdi bunlar.
Ya pratik?
Bazen büyük dediğimiz bir devlet büyüğü anlamına gelebilir, bazen de bir abi, baba, anne, teyze, komşu. Önemli olansa ‘güç’ denilenin yarattığı karmaşanın ne olduğunu anlayabilmekte saklıdır sanki. Büyükler, hiç kuşku yok ki küçüklerden daha güçlüdür. En azından kas güçleri yönünden. Bu onlara (yine diyelim ki kas güçleri daha zayıf olan) küçükler karşısında dilediklerini yapma özgürlüğünü verir mi? Küçüklere karşı şiddet uygulama hakları var mıdır?
Daha net söylemek gerekirse: Çocuklara tecavüz edilen bir ülkede yaşıyoruz. Bu dibin dibi anlamına geliyor. Ancak, birçoğunun aksine bu sonuca şaşırmış falan değilim.
Çocuk gelinleri meşru kıldırmaya çalışan, buna göz yuman, yumduran, kadın cinayetlerini destekleyici bir torba laf üreten, kadını yasal anlamda tecavüzcüsüyle evlendiren, kadını küçümseyen, ona yuvayı yapan dişi kuş mertebesinden başka bir şeyi yakıştırmayan, yakıştıranı ahlaksız, namert sayan, gücü gücü olmayandan yana bir koz olarak kullanan (ve hep kullanmış olan) ataerkil bir sistemin içinde başka nereye varabilirdik ki?