15 Temmuz günü Selahattin Demirtaş’ın basın toplantısına katılanlardan biriydim.
Tanıtım müziği olarak bizleri salonda karşılayan sözler buydu:
Aman aman bıktık valla
Aman aman şiştik valla....
Kalabalık bir katılım, coşkulu bir buluşmaydı Demirtaş’ın basın toplantısı. Karşımızda duran, politik anlamda Türkiye’nin pek de alışkın olmadığı bir yüzdü. Kendinden emin, nüktedan, genç ve enerji dolu bir insan...
Hiç kuşku yok ki Türkiye ve dünyanın geçirmekte olduğu değişimlerin farkında olan bir isim Demirtaş. Onu dinlerken sadece bir cumhurbaşkanı adayını değil, yakın gelecekte Türkiye’nin siyasi hayatına damga vuracak bir yapının öncülerinden birini de dinliyor gibi hissettim kendimi.
Trafo kedileri
Bu kadar eşitsiz koşullarda şansı var mı sorusu ise beni aşıyor! Malum, seçim günlerinde trafo kedilerinin bütün izinleri kaldırılmış olacak. Dahası devletin bütün yetkileri, her türlü araç ve gereçleri, ‘10 yıllık mağduriyet’in temsilcilerinin yanında yer alırken eşit ve adaletli bir seçimden ne ölçüde bahsedebiliriz?
Ancak biliyorum ki Demirtaş gibi insanların bu ülkenin kaderine sağlayacakları katkı hiç de az olmayacaktır. Yeter ki hemen her şeyi, hâlâ milliyetçi cepheden görmeye çalışanlar biraz ayaklarını gaz pedalından çeksinler. Çok değil, biraz...
O zaman Türkiye’nin en büyük sorunlarının başında gelenlerin neler olduğunu çok daha net fark edebileceklerdir. Örneğin doğa katliamı diye çok önemli bir gerçek var ülkemizde. Topraklarımızdaki bu yalın gerçeğe sahip çıkamadığımız müddetçe gelecek diye söz ettiğimiz hemen her şey boştur, manasızdır, yersizdir. Bu yüzden basın toplantısında Demirtaş’a yöneltilen bayrak, Batı bölgelerindeki halkı yanına çekip çekememe sorularını, sürekli gündemde tutulma çabalarına rağmen, yine de geçen yüzyılda kalmış sorular olarak algıladım. Buna karşın, Demirtaş, iki soruya da önemli mesajlar içeren yanıtlar verdi. İkisi de aslında ülke insanının algı farkındalığını öne çıkaran cevaplardı. Türkiye’de gerçekten yaşananları görebiliyorsak hakikatin ne olduğunu da anlayabileceğimizi vurguladı Demirtaş. ‘Cumhurbaşkanı olursam herkesin cumhurbaşkanı olacağım,’ dedi. Ve bayrakla ilgili bir sorunu olmadığını da yineledi. Sloganları olan ‘Yeni yaşam çağrısı’na genç, yaşlı, Kürt, Türk, bu ülkedeki hemen herkesin davetli olduğunu hissettirdi. Çoğulcu dile özellikle vurgu yaptı, dayanışmayı, kardeşliği ve barışı öne çıkardı.
Kadınlar
Demirtaş’ın kadınlarla ilgili söyledikleri de anlamlıydı. Bu çetrefil yolda hiçbir kadın adayın olmamasına değindi Demirtaş ve bunu demokratik bulmadığını söyledi. Ve salondaki biz kadınlardan bol alkış aldı!
Doğrusu, 21.yüzyılda, ülkemizdeki önemli bir seçimde karşımızda hiçbir kadın aday olmaması gerçekten içler acısı. Ama daha da içler acısı olan Türkiye’de hâlâ demokrasiyi arıyor, özlüyor ve bekliyor oluşumuzdur.
Demirtaş Salı günkü toplantıda bu umudu bana verdi.
(Böylesi bir gözlem yazısını Ekmeleddin İhsanoğlu için de yazmak isterdim. Ancak kendisinin yaptığı basın toplantısına ne yazık ki çağrılı değildim.)