Pazarcı Bekir’in derdi bu: Ayak baş parmağına batan tırnak. Yıllar önce başıma gelen yanık bir olay olduğu için sohbeti koyulaştırıyoruz. ‘Tıp her gün ilerliyor’ lafını patlattığım o noktada incirlerin, elmaların ve mürdüm eriklerinin arasında ‘orijinal’ bir yerdeyiz.
Pazarcı Bekir’in görünmeyen bir başka derdi olduğunu o zaman anlıyorum. Bütün insan sarrafı mesleklerde olduğu gibi onun da derdi insan. Neyin ne, kimin kim olduğunu, para verişinden, duruşundan, meyveleri seçişinden, yaptığı pazarlıktan çok iyi anlamış.
‘Düzelmeyecekler’ diyor.
Çok bilmiş müşteri ve tırnak üzerine tez yazmış tıp profesörü edasıyla ben de ‘sanırım düzelmeyecekler’ diyorum.
‘Neden düzelmeyecekler biliyor musun?’ diye soruyor. Sarılı baş parmağının yüzüne verdiği kıymık acısı, hevenk hevenk üzümler gibi, suratında asılı kalmış.
Hormonsuz olduğunu iddia ettiği çileklere bakıyorum. ‘Hormonsuz çilek mi kaldı Allah aşkına!’ diyesim var. Ancak Pazarcı Bekir’in derman arayan ama dermansız gözüken hali karşısında, konuyu başka bir yere, cevizlere çekiyorum.
‘Zamanı geldi bak! ’
Pazarcı Bekir bugün çok iyi. Kendi sorusunu kendi cevaplamaya aday biri:
‘Her şeyin bir zamanı vardır’ diyor. ‘Yazın başından beri sorup duruyorsun... Bak işte şimdi zamanı geldi. Yaz bitti o da çıktı geldi!’
Yaz ne zaman bitti yahu?
Oysa bitiyor. Çınar yapraklarının fütursuzca kendilerini asfalta bırakmasından, gündüz geçen kıdemli bulutlardan, bir ara buralara gelmiş ve şimdi gitmeye hazırlanan leyleklerden, rüzgarın esiş yönü ve biçiminden, çocukların erken biten akşamüstü oyunlarından, çaylardaki tiryaki tadının sonbahar kokmaya başlamasından, zeytindeki kekiğin burukluğundan, hatta daha az fesleğen kokan sulardan anlamak mümkün bunu.
Oysa sıcak devam ediyor. Oysa kediler hâlâ kendilerini ve kendilerinden bağımsız gibi görünen pofuduk göbeklerini gölgeli ve soğuk ikindi sandalyelerinin bacaklarına dolar halde. İkindi zamanı yapılan şekerleme hâlâ güzel, boyacıların dış cephe için duvarlara dayadıkları merdivenleri de yaz renginde. Yine de bitiyor, bitecek işte.
‘Ne kadar alacaksın?’ diye soruyor cevizleri göstererek Pazarcı Bekir.
Zamane cevizlerinden tam üç kilo alıyorum.
Tam gidecekken onun selametle lafına karşılık, elimdeki ceviz dolu torbayı göstererek, ‘her şeyin bir zamanı var, haklısın’ diyorum. Ancak bu laf bana o an yetmiyor. Konuyu illa batık tırnağa getireceğim. ‘Şimdilerde tırnağa tel takıp yeni bir yol çiziyorlar, o zaman eski yatağından kurtuluyor, batak hal bitiyor. Kabusa nokta konuyor. Basit ama yoğun bir işlem. Ve yüzde doksan sonuç alıyorsun...’
O zaman ‘Doğrudur’ diye içtenlikle gülüyor Bekir. Sadece o olsa iyi. Avakadolar, elmalar, şeftaliler, papaz erikleri, Bekir’in gizli gizli sigara içen oğlu, yaz, kış, uyurgezer kediler, gezgin leylekler, mevsim tanımaz oyuncu çocuklar, çaylı ikindiler, hatta bulutlar da.
***
Bir arkadaşım Bodrum’daki Zai’den (zeytinin eski deyişlerinden biri) bahsetti. Yeni nesil bir kütüphane. Her anlamda ilham verici. Önümüz bayram. Olur a yolunuz oralara düşer ve zeytin ağaçları altında kitap okumak isterseniz mutlaka uğrayın.