Yaz geldiğinden beri, arkadaşımın yeni komşusu bir adet edinmiş. Mutfağını saran grimsi tüylü halıyı mutfak balkonundan aşağı tuttuğu gibi silkeliyormuş.
Yeni komşusunun dokuzuncu kattan camdan halı silkeleme modasını geri getirme çabasını başta bir orijinallik olarak algılamaya çalışmış arkadaşım. Ancak sonrası pek feci gelmiş. Komşusu, içinde oval şekiller barındıran grimsi halıyı silkelemiyor, o tüylü biçareyi geçmişin muhasebesini yaparcasına hınçla dövüyormuş; onu döverken de arkadaşımın camını da gözden çıkarıyormuş. Böylece havada uçuşan tüyler ve bilumum diğer tozlar, yaz zamanı olduğu için dosdoğru içeri doluyor, hatta arkadaşımın balkonda duran sardunyasını bir yılbaşı ağacı gibi, zamansızca süslüyormuş.
Arkadaşım, geçen yaz, yeni komşusuyla göz teması kurarak makul bir ses tonuyla ona anlatmaya çalışmış Bu tozlar beni öksürtüyor falan demiş. Allah aşkına demiş. Şunu demiş bunu demiş. Hatta yüzleşmenin binbir türü vardır, bu böyle olmaz demeye de çalışmış. ‘Sonuçta bu alt tarafı bir halı be kardeşim’ deyivermiş. ‘Geçmişin yükünü bir halıdan çıkartamazsın!’ İçinden de şöyle geçirmiş ‘Onun yerine biraz paraya kıy bir psikoloğa git be anam, geçmişe dair bu hıncı ne benden çıkar ne de halıdan!’
İlginçtir, yeni komşu ‘hı hı’ diyerek her seferinde ona söz veriyormuş. Ne zamana kadar? Ertesi sabah grimsi halıyı tozlarla yeniden karşısına çıkarıncaya kadar!
Tedavisi mümkün olmayan bir alışkanlıkla karşı karşıyaymış arkadaşım. Nihayet bunu anlamış. Sardunyası giderek toz bitkisi olmaya başlamış ve umudu giderek tükeniyormuş.
En nihayet dayanamamış ve ciddi bir konuşma yapmaya karar vermiş:
‘Kardeşim niye silkeliyorsun? Yapma, etme... Yazık değil mi hem sana hem bana!’
‘Siz bana söylüyorsunuz ama yan apartmanda da silkeliyorlar. Onlara da laf edin.’
‘Kardeşim sen benim tepemden aşağı silkeliyorsun ama...’
‘Haksızlık yapmayın bakalım! Eşitlikse herkese eşitlik... Bu ülkede özgürlük var!’
Sonra kış gelmiş.
Halı silkeleme işi giderek büyümüş. Gri halıya evdeki diğer halılar, yolluklar, hatta çarşaflar, elbiseler eklenmiş. Yeni komşu (ki artık yeni sayılmazmış) bununla da yetinecek gibi değilmiş. Her gün evdeki koltukların, sandalyelerin, masaların, sehpaların yerlerini gacır gucur hunharca değiştiriyor, arkadaşımın alt katta bir an dahi huzurla yaşamasına izin vermiyormuş. Gecenin bir yarısı, sabahın körü, hiç fark etmiyormuş. Hatta, başta gri halı olmak üzere evdeki diğer halı, yolluk ve çamaşırların silkelenmesinin saat ayarı da bozulmuş. Komşuda kış saati uygulaması, izan, vicdan filan yokmuş. Kör karanlıkta temizliğe başlıyormuş artık komşu. Bir yandan da çek allah çek, mobilyaları doğduklarına pişman edercesine oradan oraya savuruyormuş.
Arkadaşım ne diyeceğini şaşırmış artık. Bu komşu tedavisi mümkün olmayan zırdelinin tekiymiş. Ama bu tespiti yapmakta çok geç kaldığının da farkındaymış... (‘Kısacası çok hüzünlü bir öykü’ dedi arkadaşım burada.)
***
Sonuç mu? Sonunda o da üzerinde oval şekilleri olan grimsi bir halı almış. Koyacak hiçbir yeri yokmuş ama olsun. Ne mi yapıyormuş? Onu, her sabah, saat altının dipsiz karanlığında, komşusununkine benzer bir öfkeyle sekizinci kattan aşağı silkeliyor da silkeliyormuş... Sardunya mı? Öyle bir bitki tanımıyormuş artık arkadaşım.