Dün 21 Şubat’tı. Dünya Ana Dili Günü. Ülkemizdeki en büyük sorunlarımızdan biri olan ana dilinde eğitime değinmeden geçmek istemedim. Özellikle burada altını çizmek istediğim elbette Kürtçedir.
Öncelikle ana dilinin bir insanlık hakkı olduğunu ve buna itiraz edip duranların insan hakları konusunda bir kez daha düşünmelerinin önem taşıdığı günlerden geçtiğimizi vurgulamalıyım.
Kimileri hükümetin açılım konusunu destekleyedursun, siyasi iktidar, iş ana diline ve ana dilinde eğitime geldiğinde yan çiziyor ve bu coğrafyanın en elzem konularından birini farklı yerlere çekme konusunda ısrarcı davranıyor.
Ana dili ve ana dilinde eğitimi bir sınır çizgisi olarak görmek yerine, kültürlerarası sınırsızlığın bir işareti olarak algılamaya başladığımızda hepimiz huzura ereceğiz. Ereceğiz ermesine de buna ömrümüz yetecek mi emin değilim... Yıllarca kendi insanlarına ana dilini konuşmalarını yasaklamış bir devlet anlayışının içinde oyalanmış bir toplumuz. Ve bunun kimseye bir fayda sağlamadığını tecrübe etmiş bir toplumuz da. Baskının yeni baskılar doğurmaktan öte hiçbir şey üretmediğini bizzat tecrübe etmiş bir toplum...
Ana dili bir evdir
Ana dilinin yeri geldiğinde bir ev, bir umut, bir dayanak olduğunu bilen bilir. Yabancı bir ülkenin zaman diliminde o artık bir dil değil, bir mekândır. Bir sığınak, bir nefes, bir özgürleşme vaadidir. Sizin ‘siz’ olduğunuz yerdir. Çocukluğunuzun dili ve hayalleridir. Bunu bir de vatandaşı olduğunuz bir ülkede yaşadığınız açmaz olarak düşünün şimdi. O zaman ne yaparsınız? Hangi zamanı hangi zamana evirirseniz evirin hayalleriniz hep eksik kalacak, çocukluğunuz sizden hep kaçacaktır. Bunun da adı olsa olsa kimsesizliktir. Tam da bu yüzden ana dilinin siyasi bir malzeme olduğuna ısrar edenlerden her anlamda ‘evsiz’ kalmanın ne demek olduğunu yeniden düşünmelerini isterim.
Bu konuda ekranlardan insanlara seslenip ‘elimizde bu konuda çok da fazla örnek yok’ diyenlere ise eğitim tecrübeleriyle Almanya’yı göstermek kaçınılmaz galiba.
Sırası gelmişken UNESCO’nun dünya çapında kaybolan diller konusunda yaptığı bir araştırmaya da değinmek elzem. Türkiye’de, içinde Lazcanın, Gagavuzcanın, Zazacanın da olduğu yaklaşık 18 dilin yok olma tehlikesi içerisinde olduğu belirtiliyor araştırmada. Bu dilleri konuşanların sayısı 150-300 bin arasında değişiyor. Bu dillerin kaybolması ise bal gibi bu ülke topraklarının rengini yitirmesi demek. Unutmayalım çok dil, çok katman, çok katman ise yaşam demektir. Velhasıl, dilsiz, umutsuz ve yaşamsız kalmayın.