Bugün artık kullanılmayan sözcükler gibiydi bakışları. Öyle aklımda kalmışlar. 2012’nin 1 Mayıs’ında Taksim’e doğru hızlı hızlı yürüdüğüm yolda karşıma çıktığını sanmıştım o bakışların. Yanılmışım. Ben onun olduğunu sandığım sırada, o anın içinde yokmuş o meğerse. O yılın Mart’ında vefat etmiş. Sonradan öğrendim bunu, kızıyla başka bir tesadüf anının içinde karşılaşınca. Geç kalmış gözyaşları döktüm ama bu ayrı bir konu.
Hayaller
Nedense onun hayalini görmekten -öyle ya, hayalmiş demek ki- hiç şaşırmamıştım. Benim zihnimde Taksim’de 1 Mayıs, herkes için bir buluşma kavşağı demekti. Belki o yüzden.
Ona anlattığım çocuksu hayallerimi, geniş kalçalarıyla bir oraya bir buraya taşır, yıllardır kulaklarından eksik etmediği altın küpelerinin ağırlığıyla (olsa gerek) yere eğimli başıyla durup dinlerdi beni.
2012 senesinin 1 Mayıs’ında o coşkunun içerisinde, bir anlığına, o bakışları görür gibi olduğumda, yabani bahçesindeki dut ağaçlarının altına serdiği beyazımsı çarşaflar ve onun bir kedi gibi ağaçların tepelerine tırmanışı canlanıvermişti.
Ta tepeden seslenişi ve dutlu dalları hınzırca sallayışı.
Dutlar patır patır başımızdan aşağı, yer yer çarşafın dışına taşarken kızıyla ve etrafımızdaki diğer çocuklarla yaşadığımız o coşku gelip konmuştu aklıma.
Sağcı mı solcu mu?
Yalnızlıktan korkardı zaman zaman, hepimiz gibi. Yaşama tutunuşu daha belirgin ve özlem doluydu. Belki bu yüzden, birçoğumuzda olmayan anı yaşama fikri o kadar esaslıydı ki onda, dediğim gibi onu Taksim’de, o coşku ve rengin göbeğinde görmüş olabileceğime hiç şaşırmamıştım. Sağcı mıydı, solcu muydu; bunu bile bilmiyorum. Bilebildiğim kadarıyla böyle bir merakı da yoktu. Onun merakı insana, geldiği topraklara, karnının doyduğu diyara ve geleceğin keyfine yönelik makullük üzerine kurulu, insanı ve yaşamı seven sağlıklı bir perhizden ibaretti sanırım. Bu yüzden onun için saklı anılarım, gülerken altın dişlerini gördüğüm, ağlarken yine altın dişlerini gördüğüm, arkasından koşup sarıldığımda bile, yüzünün ve arada tekleyen kalbinin bana dönük olduğunu bildiğim o sıcak kadın hayaliyle fistolanmış.
Belki bu yüzden yarına dair sorum da bu fistonun eşiğinde sırlanıyor:
1 Mayıs’tan neden korkuyorsunuz ki?
İnsanların 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkmasından neden korkuyorsunuz?
Neden bu kadar korkuyorsunuz insanlardan?
Bırakın istediğiyle, istediği biçimde buluşsun insanlar orada. Geçmişin hayalleri ve hayaletleri, şimdiki zamanın arkadaşları ve dostları, geleceğin umudu ve beklentisiyle buluşsunlar.
Tek bir gün.
Ne var bunda! Ne var?
1 Mayıs
Haberin Devamı