Viyana, tüm anlatılanların dışında sandığınızdan çok daha genç ve yaşayan bir şehir. Özellikle klasik müzik tutkunuysanız yolunuz buradan mutlaka geçmeli...
Bundan yedi yıl önce sadece müzik için seyahat etmeye başladığımda beklentim iyi konserler izlemekti. Aradan yıllar geçtikten sonra gittiğim şehirlerin müzikal ayak izlerini takip etmenin aslında ne kadar da değerli olduğunu keşfettim. Geçtiğimiz hafta Viyana Turizm Ofisi ile onlarca kez gittiğim Viyana’nın alternatif müzik sahnesi dışında sadece klasik müziği ile temas içerisinde olduğum bir programa dahil oldum. Şehrin klasik müzik haritası ile karşınızdayım. Seneye Mayıs ayı için şimdiden plan yapmanızı sağlayan Viyana Filarmoni Orkestrası’nın Yaza Merhaba konseri ile girizgahı yapalım o zaman...
Bir yaz gecesi rüyası
Viyana’nın en önemli noktalarından biri olan Habsburg Hanedanı’nın yazlık sarayı ve ülkenin en güzel bahçelerinin bulunduğu Schönbrunn Sarayı’ndan içeri giriyorum. Üç hafta önce sadece kitap okumak için sarayın bahçesindeydim, şimdiyse dünyanın en önemli orkestası Viyana Filarmoni Orkestrası’nın Yaza Merhaba konseri için içeriye giriyorum. Konser ücretsiz olarak gerçekleştiği için piknik sepetleri ile binlerce seyirci erken saatlerden itibaren kuyruktaki yerini almış. Çünkü orkestrayı dünyaca ünlü Alman şef Christoph Eschenbach yönetecek. Ayrıca yine dünyanın en önemli sopranalardan biri olan Amerikalı solist Renée Fleming de bizi sesi ile büyüleyecek. Bu yılın program teması ise peri masalları ve efsaneler. Sarayın barok mimarisi ve Neptün çeşmesinin hemen arkasında konumlanan sahnesi ile tam da bu havayı bize solutuyorlar. Ayrıca Avusturyalıların sanatsal dokuşunun nasıl mükemmel olduğunu da bize kanıtlıyorlar. Antonin Dvorák, Çaykovski’nin ‘Uyuyan Güzel’ balesi, Sergej Rachmaninoff, Engelbert Humperdinck’in ‘Hansel ve Gretel’ operası ve gecenin sürprizi John Williams’ın Harry Potter için yaptığı ‘Hedwig’s Theme’ film müziği ile lezzeti bol bir repartuar ile sahnedeler.
175’inci yılını kutlayan dünyanın en önemli orkestrası yeniliklere asla kapalı olmadığını 300 yıllık bir sarayın bahçesinde her ırktan, her yaştan insana müzik ile anlatır gibi. Kurdukları ses sistemi ile hayatında ilk kez konsere gelmiş birine konser akustiği dersi de verir gibiler. Sahnenin hemen arkasında yer alan sarayın ön yüzündeki ışık oyunları ise müziğin nabzını en iyi şekilde tutuyor. Şef Eschenbach’in adeta rock star karizmasıyla müzisyenlerini yönlendirmesi de biz faniler için ölümsüz bir an. Orkestranın kulaklarımda bıraktığı müzikal ahengi ise ömrüm boyunca unutacağımı sanmıyorum.
Adım adım tarih
Viyana klasik müzik ile arınmak isteyen çoğu kişinin ilk adım attığı yerlerden biri. Şehirde hafta sonu sabahları gittiğiniz her tarihi kafede piyano sesi sizi karşılar. Yine kaldığınız otellerin lobilerinde piyano ziyafetine şahit olabilirsiniz. Adım adım şehrin müzikal haritasını takip etmeniz için size birkaç önerim olacak... Bu lokasyonların içerisini ücretsiz gezebilirsiniz ve yine ücretsiz turlarını yakalarsanız dahil olabilirsiniz.
Wiener Musikverein: Viyana’nın tarihi yarımadası olarak adlandırılan Ringstrasse’de bulunan mekan 1863’te Avusturya İmparator I. Franz Joseph tarafından 1870’de hizmete giriyor. TRT’de izlediğiniz Viyana Filarmoni Orkestrası yeni yıl konserlerini hep burada veriyor. Johannes Brahms, Eduard Schön gibi birçok önemli besteci buradan geçmiş. Geçmişte burada burada büyük polka baloları da düzenliyormuş.
Mozarthaus Vienna: Mozart’ın 1784-87 yılları arasında yaşadığı evi. İçeride ona dair birçok anekdotla karşılaşıyorsunuz. Piyona çalabiliyorsanız girişte bulunan piyano ile konser verebilirsiniz.
Viyana Opera Binası: Bugüne kadar besteleri ile hayran bırakan birçok müzisyen burada hayranları ile buluşmuş. 1869 yılında kapılarını açan opera, dünyanın en önemli konser salonlarından biri olarak anılır. Eğer içeride konser izleme şansınız yoksa, dışarıdaki büyük ekrandan operanın o muazzam hissini yaşama şansını da size sunuyorlar.
Johann Strauss Müzesi: Strauss ailesi, Avusturyalıların en önem verdiği besteciler. Ülkenin en mühim valslerinin bestecisi olan Strauss ailesi, bu özel müzede tarihi dökümanlar ile anılmakta. Strauss ailesinin tarihi konser afişlerini de görme şansınız var.
Tanzschule Elmayer: 1919 yılında kapılarını açmış Viyana’nın en önemli vals okulu. Viyana’da yılda 200’den fazla gerçekleşen vals balolarının eğitimleri burada veriliyor. Öğrenciler burada bir bakıma bir geleneği de devam ettiriyor. Ben eğitim almaya çalıştım ama ne yazık ki o yeteneğe sahip olmadığımdan başaramadım. Günlük eğitimleri söz konusu. Enteresan bir turistik aktivite olabilir.
Volksoper Wien: Bağımsız müzikal ve operaların oynandığı önemli bir konser salonu.
Riemergasse Sokağı: Şehrin en önemli caz ve blues kulüpleri bu cadde üzerinde konumlanmakta. Bu sokağın en iyisi Porgy&Bess ise önerimiz.
Biraz soluklanmak için
Haziran ayında yolunuz Viyana’ya düşerse eğer mükemmel bir hava ile karşılaşacağınızdan emin olabilirsiniz. O yüzden, yüzde 80’i yeşillikle çevrili bu kentte kendinizi park ve bahçelere atın. Yüksek tavanlı kafelerinde kahvenizi içtikten sonra yine şehrin müzikal ayak izlerini takip eden bahçelerdeki sürprizlerle karşılaşın...
Cafe Sperl: Before Sunrise filminde Julie Delpy’nin Ethan Hawke ile yaptığı hayali konuşma tam da bu kafenin cam kenarında gerçekleşir. Dünyanın en güzel ve en romantik filminin arka planı da Viyana’nın film setini andıran sokaklarıdır. Bir melange kahve söyleyin, sağ köşede kafenin sahibi Manfred Staub’un herkesi selamladığı yerin hemen yanına oturun ve çalan piyano eşliğinde istediğiniz bir yüzyıla ışınlanın.
Stadtpark: Bu aylarda çimenlerinde uzanacağınız en güzel noktalardan biri. Ünlü Johann Strauss heykeli bu parkta yer almakta. Hafta sonları sokak müzisyenlerinin konserlerine de denk gelebilirsiniz. Parkın içinde mobil bir kahveci ve dondurmacı ise sizi bekliyor olacaktır.
Donau Kanal: Donau ya da Türkçesiyle Tuna (Türkçesini söylerseniz kimse sizi anlamaz!) çevresinde birçok güzel bar, kafe ve restoran yer almakta. Yine bu mevsimde marketten yanınıza alacağınız içecek ve yiyeceğiniz ile hiçbir restorana girmeseniz bile kanalın her yerinden duyulan müzik ile keyifli anlar yaşayacağınız bir alan yaratılmış. Viyana’nın en güzel yanı da bu... Sokaklar, parklar ve bahçeler hep yaşayan yerler. Uzaktan bakmamanız gereken...
Konaklarken lüks de arayanlara
Viyana’nın 1873 yılında kapılarını açan en önemli otellerinden biri hiç kuşkusuz Hotel Imperial... Hofburg hanedanlığı için yazlık saraylardan biri olarak inşaa edilmiş ama kraliçe beğenmeyince otele dönüştürülmüş. Odaları ise adeta sanat eseri gibi... Otelin iç dekorasyonları, 19. yüzyıl Viyana zerafetini yansıtıyor. Yıllar boyunca, bu otelde Kraliçe Elizabeth II, Charlie Chaplin, Madonna gibi pek çok ünlü konuk ağırlanmış. Özellikle İmparatorluk Torte’si ve çalışanlarının kıyafetleri ünlü film Grandhotel Budapest’e ilham olmuş. Otelde kalmasanız bile kafesine mutlaka uğrayın.