24-25 Mart tarihleri arasında Zorlu PSM’de ve ilk kez İstanbul’da gerçekleşecek zihin açan festival Sonar’da sahne alacak Weval ile konuştuk... Ayrıca festivalden de size önemli anekdotlar verdik...
Elektronik müziğin Detroit’in karanlık kulüplerinden çıkıp gün ışığı ile buluştuğu bir yüzyıldayız. Dünya gençleri müzik için dışarı çıkarken hangi DJ’in hangi kulüpte çaldığına dikkat ediyor. Ses dalgaları arasında sanatsal bir dünya inşa eden müzisyenler, ilham verici parçalar ile müzikseverleri selamlıyor. Hiç kuşkusuz bu büyük denizin içinde müzikal zekaları ve kreatif yanı en iyi olanlar ise kitleleri aynı dans pistinde buluşturuyor.
24-25 Mart günü Zorlu PSM, ilk kez gerçekleşecek Sonar Festival ile adeta bir elektronik müzik mabedine dönüşecek. “AVM’nin içinde yer alan performans sanatları merkezinde nasıl olur da festival yapılır?” gibi klişelerle dolu geyiklerinize son verdiyseniz eğer biletinizi çoktan almışsınızdır. Malumunuz müziğin en çığır açan ve en deneysel alanlarından biri de elektronik müzik, o yüzden bu tarz söylemler artık eski kafalılıktan öte bir şey değil. Sonar’a dönersek eğer ideolojisi bakımından fark yaratmayı seven, bulunduğu alanı kendi sanatsal imzası ile değiştiren bir festival. İstanbul’da her dakikası farklı bir etkinlik, farklı bir keşif sunan festivale denk gelmeyeli ise uzun zaman oldu. Bu yüzden takvimimde işaretlediğim Sonar’ı merak içinde bekliyorum. Festivalin dikkat çekici isimlerinden biri de 24 Mart günü Sonar Club sahnesinde olacak olan Hollandalı ikili Weval...
Weval, elektronik müzik sahnesinde son dönemde adını söz ettirenlerden. Caz, rave, pop ve funk gibi müzik türlerinin birleşimlerine setlerinde rastlıyorsunuz. Harm Coolen ve Merijn Scholte ile farklı bir performans ile karşınıza çıkacakları İstanbul konserini konuştum...
Müzik bir yolculuk demek
Şarkılarınızın sinematografik bir hikayesi varmış gibi... Bunun sinema eğitimi almış olmanızla bir bağlantısı var mı?
Bizim için sinema gerçekten anlatı üzerine kurulu bir şey, müzik ise yolculuk demek. Prodüksiyon açısından ikisinin arasında epey bir fark var, filmler daha geniş kapsamlı, vakit alan ve karmaşık şeyler, müzik ise basit başlangıçlara sahip. Ve sonucu daha direkt. Bu yüzden müziğin bizim için özgürlüğü ifade ettiğini söyleybilirim. Herhangi bir tür ya da kurala bağlı kalmaksızın, tek hedefimiz tekrar tekrar dinleyebileceğimiz türden müzik yapmak.
Yaratım süreciniz nasıl işliyor?
Her şarkıda farklı. Albümü yaparken iki kuralımız var. Birincisi, her gün futbol oynamak. (Çünkü o noktada genelde ne yaptığımızı bilmiyor oluyoruz) İkinci kural da bir şey yakaladıysak, onu sonuna kadar götürmek. Bunun sebebi de, bir şarkıyı şekillendirirken her şeyi alelacele yaptığınızda, sonuçların daha iyi olduğunu keşfetmemiz aslında. Çalışmayı erken sonlandırırsak, gidip uyuyup ertesi gün o işe tekrar dönersek, hisler değişebiliyor. Çalışmayı sevmeyebiliyorsunuz ya da her şeyden şüphe duymaya başlayabiliyorsunuz bu durumda.
Elektronik müzik hayatınıza nasıl girdi? Etkilendiğiniz DJ’ler kimlerdi?
Elektronik müziğin popüler kültürün parçası haline geldiği bir çağda büyüdük, yani bizim açımızdan o hep vardı diyebilirim. İlerleyen yaşlarda Amsterdam’a taşındık ve orası bize çok doğal geldi, bir sürü güzel kulüp, festival ve konser mekanı vardı. Kendimizi bu faktörlerin etkilerine özellikle dikkat ederken bulmadık hiç.
Bazı şarkılar sonsuzluğa uzanıyor gibi
Weval olarak şimdiye kadar çaldığınız en iyi mekan hangisiydi? Amsterdam’ın meşhur kulübü Paradiso’nun enerjisini biraz anlatabilir misiniz?
Bu konuda bir ilk 10 listesi tutuyoruz, çünkü her konserin kendine has özel yanları var. Örneğin geçen hafta Paris’te çaldığımızda, kalabalık inanılmazdı, çalarken de çok rahattık. Sanırım en iyi performanslarımızdan birisi buydu. Paradiso da kesinlikle ilk 10’da yer alır. O mekanda sevdiğimiz birçok ismi izledik ve bir gün orada biletleri kapışılan bir konser verebilmeyi hayal bile edemezdik. Orası aslen eski bir kiliseymiş, bu yüzden çok teatral bir yönü var, sanırım konserden çok rave partisi gibi bir atmosfer vardı o akşam. Aklımızdaki performans için mükemmel bir yer oldu.
Sahnede iki kişi olmanın ne gibi avantajları var? Kayıt sürecinde iş bölümünüz nasıldır?
Sahnedeyken bir ikili olmayı grup olmakla karşılaştırırsam, sanırım ortada daha çok rave partisi gibi bir atmosfer oluyor. Bize bakmanıza gerek yok, kendini tekrar eden tınılar var ve sanki sonsuzluğa uzanıyor gibisiniz. Grupla olduğunuzda daha renkli olabiliyor bir şeyler, ama belli bir çizgide gidiyor ve konserde olduğunuzu daha çok hissediyorsunuz. İki türlü de farklı özellikler çıkıyor karşınıza, ikimiz de bundan keyif aldığımız için tek bir tanesini seçmiyoruz asla.
En çok hangi şarkı miksinizi beğeniyorsunuz?
İyi bir miksin, bestenin kendisiyle doğrudan bir bağlantısı vardır. Bazen haftalarca miksaj yapıp doğru noktayı tutturmaya çalışırsınız, bazen de hiçbir şey yapmanıza gerek kalmaz, çünkü her şey uyum içerisindedir. “I Don’t Need It” kaydının yapısından epey memnunuz, ama onu bu noktaya getirmemiz için epey bir tartışma ve 40’tan fazla miksaj denemesi gerekti. Ama “Gimme Some”a baktığınızda, ondan da çok memnun olduğumuz halde miksajı sadece birkaç saat sürmüştü.
Neler mi izleyeceğiz?
Yaratıcılık ve teknoloji konseptleriyle katılımcılara eşsiz bir deneyim yaşatan Sónar Festivali ilk kez Türkiye’de peki sahnelerde kimleri izleyeceğiz işte isimler...
SonarClub sahnesinde elektronik müzik sahnesinin dev isimleri hayranlarını selamlayacak. Weval, Roisin Murphy, Nina Kraviz, Fuchs&Cervus, Clark, Floating Points, Moderat, DJ Koze sabahın ilk ışıklarına kadar eğlendirecek.
SonarHall sahnesinde ise Honne, Nosaj Thing ve Tim Hecker ile dans edeceğiz.
Red Bull Music Academy’nin kürasyonunu üstlendiği SónarLab sahnesi de güçlü programıyla öne çıkıyor. Space disco’nun önemli temsilcilerinden Prins Thomas, dubstep müziğinin başarılı ismi Kode9 ile techno ve elektro’ya bambaşka bir boyut kazandıran Helena Hauff Akademi’nin SónarLab sahnesi için anlaştığı ilk isimler arasında...
İstanbul’da davul ve vokal de olacak
Canlı performanslarınızda başka hangi sanat dallarına yer veriyorsunuz?
Tabii ki her şeyden önce, müziğin kendisi ön planda. Ama bazen saykodelik esintili görüntüler müziğe daha da dalmanızı sağlayabiliyor. İlerleyen zamanlarda performansın görsel yönünü çeşitlendirebiliriz, müziğe uyduğu ve dikkat dağıtmadığı sürece tabii.
Son şarkılarınıza baktığınızda, setinize ne gibi yeni öğeler dahil ettiğinizi fark ettiniz?
Geçen sene sahnede canlı bir davulcu kullanmaya başladık. Bu epey yeni ve farklı bir tecrübeydi, hem müzik, hem de prodüksiyon açısından. Tüm şarkıları elden geçirdik ve canlı davul kayıtlarının onlara nasıl uyabileceğini değerlendirdik. Hala ikili performanslarımız da oluyor, bu anlamda iki tarafı da keşfetmeyi seviyoruz. İstanbul’daki konserimizden sonra yeni şarkılar yazmayı ve onları ilk kez canlı davullar kullanarak kaydetmeyi planlıyoruz.
Turne sürecinde neler dinliyorsunuz?
Spotify’daki Weval OST listemizden neler dinlediğimize bakabilirsiniz. Geniş bir şarkı listesi var, klasik ve deneyselden tutun, R&B ve lo-fi pop’a kadar.
Sonar Festival’da sahne almak sizi heyecanlandırıyor mu? Türkiye için aklınızda nasıl bir set var?
Elbette ki böyle güzel isimlerle dolu bir festivalde çalacak olmaktan dolayı çok mutluyuz. Davulcumuz da bizimle sahnede olacak (bu bir sürpriz olabilir sanırım), bis için de albümde bizimle vokal kaydeden bir isim sahnede olacak.