Eskiden...
Yani bundan 20 yıl falan önce...
O yaşlardaki çoğunluk gibi benim de yaşlılık hayalim, küçük bir sahil kasabasında, sessiz sakin, doğayla iç içe bir hayat sürmekti...
Bahçemde çiçeklerim ve biraz da sebzelerim, kedilerim, köpeklerim, reçel yapıp vereceğim dostlarımla geçireceğim bir hayat...
Yıllar geçtikçe, belki oraya yaklaştıkça bu hayal benim içimi sıkmaya başladı.
Öyle bir yerde daha fazla yaşlanacağımı ve hatta hayat sevincimin kalmayacağını anlamaya başladım.
Sahilde otur, denize bak bak, nereye kadar!
O iş genç işiydi...
Önünde zamanı olanların işi...
Boş insan işi...
Yani yaşlılık hayalim yaşlandıkça değişti:
Kendimi şehrin en kalabalık semtinde, esnafla didişirken hayal etmek daha umut verici hâle geldi.
Hayattan kaçmak yerine, hayatın tam içinde olmak...
Aile Bakanlığı’nın , “Yaşlanma Eylem Planı“ başlığını görünce aklıma önce kendi planım geldi.
Laf da hoşuma gitti doğrusu...
“Eylem Planı“ sloganı...
Adı bu.
Aile Bakanlığı, yaşlı nüfusun yaklaşması üzerine ismi, “Yaşlanma Eylem Planı” olan bir hazırlık içine girmiş.
2050 yılında Türkiye’yi de etkileyeceğini varsayıyorlar...
Yani 38 yıl sonra...
38 yıl sonra çok geç olabilir...
Zira benim hesabıma göre...
Şimdilerde 40+ olanlar...
Ve büyük şehirlerde yaşayanlar...
Önümüzdeki 15-20 yıl sonrasının ilk yalnız yaşlıları olacak...
İlk yalnız yaşlı nesil!
Yani onlara bakacak, onları hastaneye-doktora götürecek, ev işlerini ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak, anlayamadıklarını anlatacak, anlayamadıklarını hoşgörecek, hissettirmeyecek kimseleri olmayacak.
Evet olmayacak!
Çocukları, onların anne-babalarına baktıkları gibi bakmayacaklar.
Bakamayacaklar...
Çünkü onların büyüttükleri çocuklar, kendileri gibi değil.
Dünya da öyle değil.
Şartlar da...
Büyük ihtimalle başka bir şehirde belki başka bir ülkede olacaklar ya da hiç vakitleri olmayacak. İstekleri de...
En azından istekleri olmadığını bileceğiz.
Gururlu ve hâlâ aklı olanlarımız da, başımızın çaresine bakmak zorunda olacağız.
“Hepimiz fareler gibi titreyerek öleceğiz“ dermişim! Pazartesi, pazartesi...
Nasıl öleceğiz, bilemem ama fareler gibi yaşamamak elimizde!
Zamanlama tutmasa da, Aile Bakanlığı da bu durumu fark etmiş ki, böyle bir proje geliştirmiş.
Projede, şu anda kör-topal uygulanıyor olsa da “Evde bakım“ın yanı sıra, “gündüz bakımevleri“, huzurevleri değil ama üç-dört kişilik evler ile yaşlı hastalıkları için uzmanlaşmış kurumlar olması öngörülüyor.
Birçok insanın geriatriden haberi olmadığı gibi, çoğu büyük hastanenin böyle bir bölümü dahi olmadığını düşünürsek, süper bir gelişme...
Belediyelerin ya da devletin açacağı “Bakım” ya da adına ne derseniz deyin o evleri açması çok iyi ama...
Benim umudum, insanların birbirine utanmadan sıkılmadan telaffuz edecekleri yerleri özel sektör üstlenmeli...
O neredeyse servet ödenen yerlerle, devletin huzurevleri arasında, herkesin aklına yatacak yerler...
Bana sorarsanız uyanık yatırımcıların artık bu işe el atması gerekiyor.
Bu arada...
Yaşlılık deyince...
Yaşlanacağız biliyorsunuz değil mi?
O halde yaşamayı unutmayalım...
Yaşamanın sadece “sevişmek“ demek olmadığını da...
“Yaşlanma eylem planı”
Haberin Devamı