Çok güzel bir akşam geçirdiniz... Yemek, ortam, sohbet harikaydı. Hayır ortada, “İstediğini aldı, aramaz tabii” diyecek bir durum da yok; ayrılırken sadece dudağının kenarından öpmüştü...
Tamam, aramazsa aramasın, biz de mesele yapıp uzatmadık, salladık gitti.
De...
Niye aramadı acaba?
Niye aramaz ki?
Tuhaf değil mi?
Belki de değil! Bakalım niye aramıyor... Zaten çok fazla seçeneğimiz yok.
Önce iyi niyetli yaklaşalım:
Belki aynı şeyi yaşamamışsınızdır...
Yani o akşam sen ondan ve kendinden çok zevk almış olabilirsin ama o aynı tadı almamıştır! Böyle bir durum olabilir mi?
Olabilir.
Mesela hep sen konuştuysan... Kendini anlatıp durduysan... Gece sana güzel gelmiştir tabii... Ve ona sıkıcı...
İnsan kendini anlatmaya başlayınca böyle olur! Oysa o anlatsaydı. Kendini hem de! İnan ertesi sabah arardı ama sen telefonu açar mıydın? Sanmıyorum...
Bu sefer de o kara kara düşünüyor olurdu; “Niye açmıyor ki?”
Bu birinci neden...
İkincisi...
Vermeyeceğini anlamıştır (kalbini...). Ve üşenmiştir. Baktı ki durum ağır, “ne uğraşacağım?” demiştir. E belli ki, bir enteresanlık da bulmadı, sonra aranacaklar listesine atmıştır seni. Sonra da arar ha! Hiçbir şey olmamış gibi! Gerçi haklı, gerçekten de bir şey olmamıştır! Hani kızsan, kızamazsın...
Vereceğini anlamıştır (evet, hâlâ kalbini)... Şimdi öyle hevesleri kaçıyor ya bunların! Hevesi kaçmıştır bir anda! Nasıl kaçar? Olayın sonunu görür, kaçar. mesela sen bi tuvalete gidip gelirsin; o sırada onun aklından şunlar geçiyordur: “Eve çıkacağız, o istemiyor gibi yapacak, ben uğraşacağım, sonra yatcaz-kalkcaz, gözümün içine bakacak, ben yalan söyleyecem...”
E, kırmak da istemez; dudağının ucuna bir öpücük kondurur, gider... Onu da, belki bir gün ararım diye...
Ya da adam evlidir...
Fazla içli-dışlı olmamak için böyle fren yapar.
Bence sen de kontağı kapat, el frenini çek!
Son ihtimal de, adamın bir yarası vardır. Artık o yarayı sen mi yaptın, başka bir kadın mı, bilemem... Büyük ihtimalle seninle ilgilidir.
Onu da sen bilirsin zaten.
Bilirsin bilirsin...
Neden aramıyor?
Haberin Devamı