Yasakların dayanılmaz hafifliği

Haberin Devamı

Bütün yasaklar kalksa... Engeller de... Hodri meydan yani... Düşünsene; yasak yok, dolayısıyla bir ceza da yok! Neler yaparsın ya da neler yapmazsın? Bir düşün, bir liste yap bakalım...

İşte aslında o kadar insansın!

Şimdi çemberi biraz daraltalım; ilişkilere kadar çekelim. Hatta kendimize kadar. Dün bahsettiğim röportajdan, ünlü sosyolog Jean Claude Kaufmann’ın sözleriyle:

- “50 yıldan beri gerçekten çok ciddi bir değişim çağında yaşıyoruz. Bu kırılma 1960’larda başladı. Bireyin ağırlık kazandığı bir topluma geçiş yaptık. Evvelinde bireyin içinde yaşadığı grup ve kültür ona bir düşünce ve ahlak şeması aşılıyordu. Toplumda herkesin yeri belliydi. Uzun ve karmaşık bir tarihi süreçten sonra bu yapının tam aksi gerçekleşmeye başladı.”

Yani:

- “Varoluşunun merkezinde artık bireyin kendisi var. Her konuda kendi ahlakı, gerçekleri ve geleceği üzerinde kendi kararını verebiliyor. Özellikle Batı’da yasaklar azalıyor. Bireyin seçimlerinin limiti artık kendisi. Hayatın anlamını kendisi oluşturmak zorunda.”

E, iyi diyeceksiniz ama...

- “Bu, bireyin özgür iradesi adına gerçekten olağanüstü bir durum. Ama dayanılması çok güç, zor ve zihnen yorucu da olabiliyor. Bu sebeple sinir krizlerinin arttığını gözlemliyoruz çünkü bazı insanlar daha dayanıksız. Bugünün dünyasına ayak uyduramıyorlar.”

Aslında buradan yola çıkarak biri güzel bir Türkiye analizi yapsa da okusak! Hani aslında kültür ve ahlak çelişkileri içinde miyiz? Zor ve yorucu bir yola çıkanlarla, buna dayanamayıp yasaklara muhtaç olanlar diye mi ayrıldık acaba?
Bu toplumsal analizi bilenlere bırakıp kendimize dönelim.

Yeni köye eski âdet olmuyor

Benim bu sözlerden ilişkiler bazında
çıkardığım şu:

Para kazanan, güçlü, bakımlı, sosyal kadınların yalnızlık sendromları ve bunun karşılığını erkeklerde aramaları...
Ev geçindirme yükü hafiflemiş artık muhtaç olunmayan ve/veya istediği kadına ulaşabilen erkeklerin o hırçınlıkla ne yaptıklarını, ne istediklerini bilmez hâlleri...
Hep bu yüzden...

Kendi ahlakı, gerçekleri ve geleceği üzerinde kendi kararını verememekten...

Kendi limitini belirleyememekten...

Hayatın anlamını oluşturamamaktan...

Bu şey gibi; hani yıllardır hayalini kurduğun piyango sana çıkmış, ne yapacağını bilmiyorsun. Sonunda da parayı çarçur edip her şeyi yüzüne gözüne bulaştırıyorsun. Onun gibi...

Yani:

Eski hislerimiz, yeni pozisyonlarımıza uymuyor! “Yeni köye, eski âdet“ olmuyor!

Tıh! Böyle olmayacak.

Hiçbir şey eskisi gibi değil. Ama yenisi de yok. Biz yazacağız.

Yeniden...

Eğrisini-doğrusunu samimiyetle önümüze koyup, teeek tek yeniden yazacağız.
Ne hoş!

DİĞER YENİ YAZILAR