Yalnızlar fuarı...

Haberin Devamı

Ben fuarları severim.

Öyle çok severim ki, hani “piyangodan büyük ikramiye çıksa ne yaparsınız?” diye sorsalar, “dünyadaki fuarları gezerim” bile diyebilirim.

Düşünsene, hem dünyayı geziyorsun hem fuarları...

Daha ne olsun?

Giderim, silah milah hariç her fuara giderim.

Algıda seçicilik herhalde, geçenlerde okumuştum, “Yalnızlar Fuarı” açılmış.

Haydaa...

Aslında tam benlik ama...

Yalnızlığı da seviyorum, fuarları da... Ama yalnızlar fuarını? Bilmiyorum, mesafeliyim.

İtici geldi.

Yalnızlığım biter diye herhalde...

Şimdi yazarken uyandım; acaba yalnızlık sevmekten çok, alışılan bir şey mi?

Yani seviyor muyum yoksa alıştım mı?

İkisi birden mi?

İkisinden biri mi?

Niye sordum, biliyor musunuz?

Geçenlerde bir arkadaşıma gittim. Çocukluk arkadaşım, bin yıldır falan beraberiz yani! Üç kişiler. Anne-baba ve bir çocuk.

Otururken, birden ortama yabancılaştım.

Bir baktım ki, o ona bir şey söylüyor, öteki şarkı söyleyerek mutfağa doğru gidiyor, arkadaşım bir benimle bir onlarla konuşuyor falan.

Birden öyle kalabalık geldiler ki bana...

“Aaa... Evin içinde bir sürü insan. Ne len bu böyle? Her kafadan bir ses çıkıyor!”

Hayır, sonuç olarak ben kalkıp evime gideceğim ama onlar?

Onların en az hali, üç kişi...

Söyledim de!

Tabii, “kafayı mı yedin?” dediler.

Yemedim herhalde...

“Hepiniz defolun, yalnız kalmak istiyorum” noktasına henüz gelmedim yani!!!

Ama gerçekten sayıca fazla geldiler.

Düşünsene, en basitinden yemek yiyeceksin, üç kişinin ortak bileşkesi bulunacak! Aynı anda, canları aynı şeyi istemez ki!

Yoksa ister mi?

Bu daha da korkunç bir fikir!

Bir yere gideceksin, o ona, öteki buna, bu tekrar ona söyleyecek... Bir trafik, bir trafik!

Ne o, bir yere gideceksin!

O da gidebilirsen!

Hani ailenle yaşarken, gece yarısı da olsa, yerinden kalkınca biri mutlaka “nereye?” diye sorar ya! Sen de tuhaf, sinir ve baskın bir ses tonuyla cevap verirsin;

“Tuvalete! Müsadenle!”

Giderken de, “hayır, nereye gidebilirim ki?” diye söylenerek...

Ya telefon çalar, daha sen konuşurken işaretle de olsa mutlaka sorar:

“Kim?”

Öyle gıcık olursun ki, arayanı bir an unutup ona dönersin, o ses tonuyla yine:

“Ayşe arıyor! İzin verirsen konuşayım!”

Ama ne kadar tavır yaparsan yap, akşam yerinden kalkınca biri sorar:

“Nereye?”.

Heh hee...

Tabii bu anlattıklarımı sadece yalnızlar ve kalabalıktan sıkılanlar anlar...

Aslında şu “Yalnızlar Fuarı”nı anlatacaktım ama...

Bu da benim standım oldu galiba...

DİĞER YENİ YAZILAR