Prenses çıplak!

Haberin Devamı

Beyaz atlı prens diye bir şey kaldı mı?

Kaldıysa, onların da kalpleri var mı?

Varsa verirler mi?

Kalplerini yani...

Artık öyle bir şey yoksa, prensesler de mi yok oldu?

Prenses olmadığı için mi prens yok? Yoksa tam tersi mi?

Prens olmadığı için mi prensesler de yok?

İkisi birbirlerini yok mu etti?

O halde neden hâlâ kendini prenses zannedenler var?

Hem de tüm yaşanmışlıklara rağmen...

Biz ne zaman bu hale geldik???

Alın size günümüzün prens-prenses güncellemesi...

“Suç kadının içindeki prenseste değil. Çünkü cinsler arası beklenti farklı. Prens sonrasını düşünmez ama prenses hep sonrasını düşünür.

Prenses hep yakışıklı ve beyaz atına binmiş bir prens hayal eder ve önüne çıkan her erkeğe de bu yüzden prens muamelesi yapar.

Prens de bir prenses hayal ediyordur ama çıplak bir prenses. Hatta aynı anda 2, 3, 4 çıplak prenses hayal ediyordur. Hatta hatta hepsini aynı anda, aynı mekânda hayal ediyordur. Hayalinin bütün teferruatı ise cinsellikle ilgilidir.

Prenses ise böyle hayaller kurmaz. Onun hayallerinin teferruatı prensin bindiği atın rengi, yaşadığı sarayın ihtişamı, birlikte yaşayacakları odanın nasıl olabileceği, prensin babası (kral oluyor) annesiyle (kraliçe) ilgilidir.

Prens mutlaka yakışıklıdır (sonra da gider bulabileceği en çirkin adamla çıkar) onu çok sevecek ve bir ömür boyu beraber olacaklardır.

Ama prensin bir kalbi! olduğunu hiç düşünmez. Ona kalbini!nasıl vereceğini hayal etmez. Hâlbuki prens için işin özü, ilişkinin nedeni, bir oluşun, varoluşun nedeni budur ama prenses bunu atlar. Prensin sırf bu yüzden cennetten kovulduğunu unutur. Yani işin en önemli kısmını, özünü atlar. Karşısında çıplak ve eli kalbinde! bir prens bulunca da şaşırır kalır.

Prensin amacı mutlaka prensesin kalbine! girmektir, sonrasını düşünmez. Prenses ise bir kalbi! olduğunu unutup hep sonrasını düşünür. Yahut kalbini! prense vermesinin bir sayfa şartı vardır. Oysa prens zaten kalbine! girene kadar bütün şartları kabule hazırdır. Gerekirse elmayı bile ısırır, o kadar yani. Yanılgı da burada başlar. Birinin geldiği noktada, diğeri gidiyordur.

Ayrıca bu kadar çok prensesin olduğu bir ortamda prensin daha farklı davranmasını beklemek saflık olur.”

***


O halde ben sorumu tekrar edeyim:

Biz ne zaman bu hale geldik?

DİĞER YENİ YAZILAR