Hadi biraz oyun oynayalım: Havaalanında tanışmaca... Oyunun adı bu. Kaç kişi havaalanında tanıştı da bir şey oldu bilmiyorum ama insanların kafasında yeni birisiyle tanışma potansiyeli en yüksek yerlerden. İlk 3’e girer mi, girer.
Zaten kafadan, iplerinin boşaldığı bir yer! Evden, işten, tanıdıklarından uzaklaşıp, hovardalığa yaklaştığın ilk mekân. İlle de tatile gitmen gerekmiyor, iş seyahatinde de olabilirsin, fark etmez.
Önemli olan gitmen...
Havaalanları tuhaf yerlerdir.
İnsanların da tuhaflaştığı... Ya da tam tersine, kendine geldiği...
Orada bir kimliğin yoktur. Sadece dış görünüşün ve hareketlerin vardır. Onlarla anlaşılabildiğin kadarsındır. Her şey yüzeyseldir yani... Yüzeyselliğin dayanılmaz hafifliği içinde...
Her şey uçağı beklerken başlar. Mutlaka şöyle bir etrafına bakarsın. Etrafındakiler de sana bakar. Gözlerin 10 saniye içinde bütün yolcuları tarar, eler ve karar verir.
Neye karar verir?
İzlemeye değer biri var mı?
Ha, varsa ne yapacan? Oyunumuz da bu zaten!
Bir tek kişi tanımıyorum ki, “Yanıma kim oturacak” diye merak etmesin?
Hele hele gözüne kestirdiği biri varsa... Uçağa ondan önce girip oturduysan, onun uçağa girişini, koltuk numarasına sonra da oturacağı yere bakışını takip eder, yanıma düşer mi diye beklersin.
Ama düşmez. Yüzde 90 düşmez!
Düşmesin de zaten! Ne yapacan? Al başına belayı... Konuşsan olmaz, konuşmasan olmaz. Durup dururken huzursuzluk.
Oysa başka yere otursa, en azından yanıma otursaydı diye hayal kurarsın.
Şimdi gelelim oyunumuz, “havaalanında tanışmaca” ya...
Nasıl olmaz...
De ki, orada...
Yanında ya da tam karşında oturuyor.
Şimdiii..
Onunla tanışmaca...
Nasıl olur? Nasıl olmaz?
Önce “Nasıl olmaz?”dan başlayacağım. Çünkü elimde yaşanmış bir örnek var. Hem de kahramanımız bir erkek.
Uçağı beklerken CIP salonunda, karşısında hoş bir hatun...
Bacak bacak üstüne atmış, ayağını sallıyor.
Bakışlarından, huzursuzluğundan belli ki, bizim danaya karşı bir beklenti içinde! Bizim dana da telefonla konuşuyor. Arada da gözü hatuna takılıyor tabii... Bir süre sonra baktı ki olmayacak, hatunda beklentinin yerini bir hazırlık alıyor.
Çantasından cep telefonunu çıkarıp etrafına bakıyor falan. Sonraa...
Yerinden kalkıp takkıdı takkıdı bizim dananın tam önünde duruyor.
“Pardooon... Telefonlarımız aynı galibaaa, ‘şarz’ aletinizi var mııı?”
“Şarz” aleti...
Bizim dana da gerçek bir dana, aslında hiç kaçırmaz ama...
Cevabını hemen veriyor:
“Hayır.”
“Pardoon, aletiniz var mııı?”
Haberin Devamı