Biri ölür, herkes üzülür.
Tanıyan tanımayan herkes...
Ama gerçekten ve yürekten üzülür.
Sıradan biridir...
Bir gazete haberinde okumuşsundur.
Vesikalık değil de, mesela deniz kenarında çekilmiş bir fotoğrafını görürsün. Saçları rüzgârla savrulmuş, gözleri kısıktır.
Sana bakar.
Sen de ona bakarsın.
Ya çok gençtir; genç ve güzeldir, yakışıklıdır... Ya da yüzünde öyle bir ifade vardır ki, o kadar hayat doludur ki...
Çok güzel gülüyordur.
Çok güzel bakıyordur.
Ona ölümü yakıştıramazsın.
Sanki kalsa...
Burada biraz daha kalması gerekiyormuş gibidir.
Üzülürsün.
Bir bakarsın senin gibi herkes üzülmüş.
Herkes onu konuşuyor.
Oysa tanımıyorsun bile...
Bazen de bir ölüm ilanına rastlarsın. Çeker seni; okursun...
Öyle içten ve öyle duygulu yazılmıştır ki...
Okudukça kısa süreliğine onlardan biri olursun. O ilanı verenlerden biri...
İçin acır.
Fotoğrafına bir daha bakarsın, o da sana bakar.
Hikâyesini ararsın; “Ne olmuş acaba?” diye...
Belli ki çok sevilmiş.
Çok!
Sonra hemen taraf değiştirirsin. Sevenlerin nasıl yandığını anlarsın.
Belki senin de bir zamanlar için öyle yanmıştır. Ya da yanacak diye korkuyorsundur...
Bazen de hiç tanışmadığın biri ölür.
Sabah aldığın ilk haber:
“Meral Okay ölmüş!”
“Ayyy....” dersin.
Gelmesini istemediğin “o an” gelmiştir.
O an.
Hiç hazır değilsindir.
Kalakalırsın.
Omuzun düşer.
Ölümün çaresizliği seni susturur. Diyecek hiçbir lafın yoktur.
Ne diyeceksin ki?
Ne?
Sonra bakarsın, herkes senin kadar üzgündür.
Bunu biliyorsundur; herkesin onu sevdiğini biliyorsundur.
Hem de hiç tanımadan.
Hadi tanıyanlar bir tarafa, tanımayan herkes üzülür mü?
Üzülür.
Herkes onu sevebilir mi?
Sever.
Belki de o bizi çok iyi tanıdığı içindir.
Hepimize bir yerden dokunduğu içindir...
Şimdi hepimiz yakın bir arkadaşımızı kaybetmenin hislerindeyiz.
Onu özleyeceğimizi...
Hep anacağımızı,
Ve bir yerlerde, bir şeylerin hep eksik kalacağını biliyoruz.
Çok sevdiğimiz bir dostumuzu kaybettik.
Allah rahmet eylesin.
Onu özleyeceğiz...
Haberin Devamı