Bazen yanında fütursuzca yatan adama bakarsın uzun uzun...
Yüzünde hüzünlü bir gülümseme belirir.
“Vay be!” dersin, “Şaka-maka 7 yıl geçmiş...”
Bir anda evliliğinizin ilk yılları film şeridi gibi gözünün önünden geçer. Gülümsemen bu yüzdendir.
Sonra da bu fütursuzca yatış... Hüznün de işte bu yüzdendir!
7 yıl hem çok kısa hem çok uzun gelir sana...
Önce göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş gibidir, şaşırırsın bile...
O sorumsuz, çok güldüğünüz günleri hatırlarsın. Sevişmelerinizi... Sana şaka yapışlarını falan...
“Niye şakalaşmıyoruz ki artık?” diye düşünmeye başladığında da o 7 yılın farkına varırsın.
Nasıl da yavaş yavaş ve hiç hissetmeden değiştiğinizi görürsün.
Mesela eskisi gibi kahkahalarla gülmediğini fark edersin.
Bu sefer gözlerin bir suçlu gibi yere bakmaya başlar.
Belki de suçlusundur!
Belki o suçludur... Ama ne farkeder ki?
Geçmişe takılma, sonuca bak sen!
Ne sen eski sensin.... Ne de o, eski o...
Kendini yorgun, kırılmış ve değersiz hissedersin. Ama bir tarafın da çok yenidir, yenilenmiştir.
İyidir yani... Yeni kendini beğenirsin.
De...
O yeni senin farkında bile değildir.
Şimdiii...
Ne yapacaksın?
Dün okudum, Mehmet Öz diyor ki,
“İlk 7 yıl çiftler birbirlerine bir hormon kelepçesiyle bağlı gibiler. 7 senenin sonunda bu kelepçe açılır. Eğer taraflar bu 7 senenin sonunda birbirlerine kendilerini tekrardan tanıştırmazlarsa o zaman koparlar.”
Yani,
Önünde iki yol var:
Ya o yataktan kalkıp her sabah yaptığın gibi önce tuvalete oradan mutfağa çay koymaya gidersin...
Anca gidersin...
Ya da...
Yeniden tanışmanın tam zamanı...
Yeni seni tanıştırmanın...
Sakın kahvaltı mahvaltı hazırlama!
Neysen o ol. Ne olmak istiyorsan, nasıl olmak istiyorsan o ol.
Kalk bi duş al, saçını başını düzelt, ilginç birşeyler giy, parfümünü sık her yerine...
İstersen bir hikâye anlatarak uyandır onu...
“Pamuk Prenses ile 7 ...” mesela...
Bunlar, hiç tanımadıkları kadınlarla yatağa girmeye bayılırlar, biliyorsun.
Bakalım ne olacak?
Ama bir ara kendini tanıtmayı unutma:
“Merhaba, ben eşin...”
Merhaba, ben eşin...
Haberin Devamı