Zaten suratı asık bir toplumuz, bunlar da suratsız hâlimizin tuzu biberi oldu.
Kamu spotları...
Kasvet çöktürdüler üzerimize...
Zaten daralmamız için yeteri kadar neden var, bir de bunlar eklendi.
Sıkıldık.
Sıkıştık.
Zırt pırt hastalıklarla ilgili spotlar...
Zaten sağlık manyağı olduk!
Hepimiz acılar içinde ölecekmişiz hissini veriyorsunuz.
Evet, öleceğiz tabii...
Kimse de sağlıklı ölmediğine göre!
Ama hayır:
“FARELER GİBİ TİTREYEREK ÖLECEKSİNİZ...” hissiyle doluyoruz.
Akşam yorgun argın evine gitmişsin tam stresini atacakken pat bir spot!
Haydii...
“Böyle mi öleceğim?“, “Kalbim mi var acaba?”, “Ya varsa ve atlıyorsam?”, “Ya yakınlarımın başına gelirse!”ler aklına düşmeye başlıyor.
Kasvet çöküyor üzerimize...
Bu toplumda hastalar var, hasta yakınları var. Sapasağlam insanlar bile çöküyor, onları düşünsenize...
Yeni spotumuz da engellilerle ilgili...
Sadece engelliler yok; bir kız çocuğu, bir engelli, bir gazi, bir yaşlı...
Koyu bir labirentin içindeler...
Ama az sonra bir ışıkla aydınlanıyor.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın ışığıyla!
Yahu, daha iki ay olmadı; engellilerle ilgili yasayı çıkarmayan siz değil misiniz?
Onlarla ilgili kılını kıpırdatmayan!
Hem yasayı erteleyip hem bu spotu hazırlatmak, e pes!
Hayır, ille de spot hazırlanacaksa ki hazırlansın, ama böyle değil.
Hastaları, engellileri, yaşlıları ve onların yakınlarını aşağılamadan hem de bizi suistimal etmeden yapılamaz mı?
İlle de ajitasyon, sömürü ve kasvet dolu mu olmalı?
Kamu spotları başladığı an o kanalı geçiyorum artık!
O labirentten çıkıyorum.
Ama bazen kaçamıyor, yakalanıyorsun.
Spotlardaki gibi acılar içinde yaşlı ve yalnız ölmemek için soluğu Aile Hekimliği’nde alıyorsun mesela...
Belli ki veri topluyorlar.
İyi toplasınlar da...
Al sana bir kasvet nedeni daha!
Kendimi izleniyor gibi hissediyorsun.
Biraz da koyun gibi!
Yok, at gibi! Dişlerimi gösteresim geldi, “Onlara da bakın, iyi durumdalar!”
“Yaşın, boyun, kilon kaç?”
Obezite anketi gibi bir şey herhalde dedim.
“Çocuk var mı?”lar falan...
E, iyi...
Birkaç soru daha, sonra...
“Nasıl korunuyorsunuz?”
Bu sefer yenilmemeye karar verdim. Bilmiyorum, içgüdüsel bir his.
Nasıl sırıttıysam bir daha sordu:
“Nasıl korunuyorsunuz?”
“Kimden?”
“Yani, korunma yönteminiz?”
“Aspirin! Eski bir yöntemdir.”
Anlamadı tabii... (Sorana yazarım.) Gülerek, bu sefer gözleriyle sordu; “E hadi söyle” gibilerinden...
“Kimden korunacağım hemşiranım, onlar benden korunsun” dedim bu sefer. “Baksanıza bende korunacak bir tip var mı? Eskidendi o günler, çook eskiden!”
Tutamıyorum kendimi:
“Ayrıca hâlâ sevişip de korunanlar var mı? Verin adreslerini gidip tek tek tebrik edeceğim!”
O sorudan vazgeçti. Ya da oraya bir şey yazdı artık, bilmiyorum.
“Hiç aldırdınız mı?” diye sordu bu sefer de.
Haydaa...
“Eskiden aldırırdım; şimdi hiçbir şeye aldırmıyorum” dedim; “kafaya takmayacaksın. Aldırmayacaksın! Hı hı deyip geçeceksin...”
Hı,hıı deyip geçti.
Ne yapsın?
En iyisi bir Bakanlık spot hazırlatsın:
“Anket dolduran vatandaş spotu.”
Labirent!..
Haberin Devamı