Hikâyesi olan adamlar

Haberin Devamı

Bazı adamlar hikâyecidir. Hayır,

hikâye yazmazlar; öyle yaşarlar.

Hani Murathan Mungan, “İç yoksulluğu duyduklarında ‘Artık hikâyesi olan bir ilişki istiyorum’ diyen erkeklerden” bahsediyordu ya; bunlar onlardan, yani sıkılınca hikâye arayanlardan...

Zaten arayanlar, bulsalar da kısa sürede o hikâyeden de sıkılıp, özlerine dönerler...

Özlerini özlerler... Ben doğuştan hikâyeci olanlardan bahsedeceğim...

Hatta biraz daha ileri gidip diyeceğim ki:

“Hikâyeci olunmaz, doğulur!”

Evet, bazı adamlar hikâyecidir.

Üstelik bunun için ille de romantik, duygusal, ağır biri olmaları da gerekmez.

O, kendi kendine bir hikâye uydurur, sonra da onu yaşar.
Hem de tadını çıkara çıkara...

Mesela birlikte olduğu kadını sana öyle bir anlatır ki, Audrey Hepburn ya da ne bileyim Penelope Cruz‘la karşılaşacağını sanırsın.

“Ufak tefek” der, “Minicik düzgün gövdesine yakışır zarafette, akıllı, sevimli ve çok güzel” diye tarif eder.
Ya da;

“Ben böyle güzellik görmedim. Onu zaptedememeyi seviyorum” der.

Sonra kadınla karşılaşırsın, aklından geçen ilk cümle şu olur:

“Bu mu?”

O kadar alakası yoktur ki!

Ama bakarsın, izlersin, kadın onun yanında gerçekten de bir Audrey Hepburn ya da Penelope Cruz olmuştur.

Hikâyeci adam, senin benim görmediğimiz şeyleri görür, ortaya çıkarır.

Kim bilir, belki de yaratır.

Onun yanında bütün kadınlar kendini güzel hisseder.

Her kadının içindeki Ukraynalı‘yı uyandırır bunlar!!

Heh hee...

Bu adamların danalardan en büyük farkı şudur; iyi bir dana yanındaki en değerli kadına bile değer vermez ama bu adamlar en dandik kadına bile değer verir.

Onu sever, kollar. Belki o da böylece kendisini daha erkek hisseder.

Öyle olmalı...

Bir başka fark daha vardır; hiçbir kadın onu bırakmaz.
O da kadınlarını bırakmaz.

Evet, kadınlarını... Çünkü çapkındır. Ama kadınlar onların yanında hırçınlaşmaz..

Çünkü o değer verir, kadınlar onun yanında kendini değerli hissederler.

Ne güzel anlattım değil mi?

Yeme de yanında yat.

Bulursan tabii...

Şimdi siz, “Kaldı mı böyle adamlardan?” diye soracaksınız.
Danalar da hemen çemkirecek:

“Kadın kadın olsun da, biz de erkek olalım” diye...

Hayır arkadaşlar!

Baştan söyledim size;

“olunmuyor, öyle doğuluyor.”

Ha, sayıları çok az da olsa, varlar.

Ben şimdi onları nasıl tanıyacağınızı anlatayım mı?

Dünyayla ve insanlarla barışık oldukları her hallerinden bellidir.

Zekâ ve özgüvenlerinden...

Esprilerinden...

Sıra dışı hatta biraz tuhaf davranışlarından anlarsın. Ama tabii en önemlisi kadınlara düşkünlüğünden... Ve bunu saklama gereği dahi duymamasından...

Bir de herkesten daha fazla yeteneklidir onlar. Ya bir el becerisi ya olaylara bakış açısı farklıdır. Aykırı ama doğrudur.

Bir de asla para hesabı yapmazlar.

Tip olarak...

Yakışıklı, kumral ya da esmer... Biraz dağınık ve özensizdirler. Giyimlerine çok önem vermezler ama iyi giyinmiş gibi hissederler.

Havalıdırlar.

Yakın gözlükleri vardır.

İçkiyi biraz fazla içerler.

Çok iyi arkadaş olurlar.

Yani sen öyle zannersin!

DİĞER YENİ YAZILAR