Endişe yönetimi

Haberin Devamı

Endişe?

Endişe mi dediniz?

Ben mi?

Heh hee...

Endişe hastası!

Böyleleri vardır ya, “Bütün dünya bana karşı” sendromu...

Kediler gibi...

Sen dolaptan naylon torba çıkarsan, onu içine atıp boğacağını falan sanır ya... Ya da öyleymiş gibi bir tepki verir.

Veya ne bileyim, sen perdeyi çekersin, o öyle bir hareket yapar ki, tarif edemezsin ama verdiği duygu şudur: “Anam! N’oluyo lan? Çotaya gidecez!”

“Yok tatlım, korkma sana yapmadım” diye sevecen sevecen yaklaşırsın, bu seferki hareketin açılımı da şudur:

“Hadi len! Hadee...”

Aaa...

Durup dururken başına bela olur yani! Ve en kötüsü ona asla yaranamazsın.

Ne dersen de, tersini savunur. Ta ki keyfi yerine gelene kadar.

Ha, o keyif nasıl yerine gelir, bunu da asla öğrenemezsin.

İnsanlarda da bu genellikle yaşlılık alametidir. Hatta yaşlılıktır.

Ama bir de endişe sendromu yaşayanlar var.

Bunlar da aynı tepkileri gençken verenlerdir.

Yaşlılıklarını düşünemiyorum bile...

İstatistiklere göre, insanların yüzde 38’i her gün endişelenirken, endişe hissinin yarattığı baş ağrıları, mide krampları, huzursuzluk hissi ile hayatı kendine zehir ediyormuş.

Bizde bu oran yüzde 99 çıkar herhalde...

Bu araştırmayı yapan profesör endişeyi insanların kendi kendine yarattığını söylüyor.

Tabii, etrafındaki üç kişiden biri işsizken, iki kişiden biri aldatılırken, dört kişiden biri hâlâ “evet” diyecekken...

Her anlamda bölünmüşken...

Biz kendi kendimize endişe yaratıyoruz!

Ama korkmayın.

Profesör bunu kişinin bireysel çabasıyla sonlandırabileceğini de iddia ediyor.

İlginç!

Bakalım nasıl yenebilecekmişiz?

Profesör Kerkhof‘a göre, sabahları 15 dakikanızı her şey için sonuna kadar endişelenmeye ayırırsanız gün içinde daha rahat edebilirmişsiniz.

Oldu!

- Hayatım kahvaltı hazır, hadi gel...

- Ne kahvaltısı be! Ben burada hayatımızla ilgili ne endişeler yaşıyorum, sen ne diyorsun?

- Ne endişesi hayatım?

- Ya ölürsem?

- O biraz senin hayatınla ilgili oldu ama neyse! Hadi yürü kahvaltıya...

Herkes işe bir geliyor, gözler şiş, suratlar beş karış...

Ne o?

Endişe terapisi...

O moralle iş mi yapılır? Asıl o zaman endişe etmeye başla sen!

Neyse devam edelim...

Doktor, ayrıca akşamları da küçük bir seans düzenleyerek 5 dakika endişeli düşüncelere yoğunlaşılmasını, daha sonra 10 dakika mutlu şeyler düşünülmesini tavsiye ediyor.

Adam bizi psikopata bağlayacak!

5 dakika ağlayıp hemen arkasından 10 dakika gülen insanlar...

Gerçi zaten biraz öyleyiz ama...

Bunun dışında kalan zamanlarda ise tüm endişeli düşünceleri ise bu seanslara ertelemek gerekiyormuş.

Endişe yönetimi...

Adam mesela, gece geliyor hem de yapamıyor ve üstüne üstlük çekip gidiyor...

Daha kötüsü yok herhalde değil mi (ilişki anlamında)?

“Hiiç kafama takamam şimdi. Endişe saatim değil.”

Komik gibi oldu ama...

Hiç fena fikir değil!

DİĞER YENİ YAZILAR