Bizim için her şey o gazete ilanıyla başladı.
Ama onlar için...
Onlar için de ayrı bir dönem başladı ama birlikte mi ayrı ayrı mı, onu bilemem...
Bildiğim tek şey, onlar için de asıl hayatın şimdi başladığı...
Tiyatro bitti.
Cengiz’in hikâyesini kendi kaleminden yani kendi düşünceleri, duyguları ve kendi yorumuyla okuduk.
Aynı hikâyeyi Aslı nasıl anlatırdı, bunu bilmiyoruz.
O neler yaşadı, neler hissetti, şimdi ne durumda, bilmiyoruz.
Sadece tahminlerimiz var.
Onlara geçmeden önce, okuyorsa diye, Aslı’ya içten bir “geçmiş olsun” diyelim. Sağlıklı ve çok iyi olmasını yürekten istediğimizi iletelim.
Şimdii...
Cengiz Bey, ilk mail’inden beri aslında benden yardım bekliyor.
Sihirli bir cümle...
Nerede hata yaptığını, ne yapması gerektiğini soruyor...
Hani bazen insan üçüncü gözlere ihtiyaç duyar ya, onun gibi...
Bilemem ki...
Bilirim de...
Bakalım önce kimler, ne diyor?
l “Klasik, evli bir adamın acıklı aşk hikâyesi. Adam evlidir, mutsuzdur ama ayrılamaz çünkü karısı intihar edecektir. Mutsuzdur, buna rağmen hiç sevmediği karısı mutlu olsun diye çocuk yapma girişimlerinde bulunur, hatta tüp bebek yöntemlerine kadar başvurur. Ama her şey kendisini mutsuz eden karısını mutlu etmek içindir. Ve bir gün bu mutsuzluğun içinde yüzerken hayatının aşkını bulur, tam ayrılacağını söylediği gün karısının hamile olduğunu öğrenir, söyleyemez. Tam hayatının aşkına kavuştuğunun 3. gününde sevgilisinin kanser olduğunu öğrenir. (İnsan düşünmeden edemiyor niye bu kadar geç kalıyor diye.)
Öyle bir anlatmış ki bu süreçte ne kadar sevdiğini, neler yaptığını kafamıza vura vura, bu aşka hayranlıktan düşüp ölmemek elde değil. Bir insan kendisini bu kadar acındırabilir yani. Zaten güçsüzlüğü baştan belli. Kendi zayıflığını başkalarının zayıflığında gizlemesinden. Ve yapamadıklarına hep çok geçerli bir bahanesi olmasından.
Ben takdir ettim bu kadın sevgiliyi. En güçsüz anında bu kadar güçlü hâle geldiği için. Bu da 3 günde olan bir şey değildir tabii ki, 8 sene beklemenin birikimidir diye düşünüyorum. Ama bizim zavallı son birkaç gündeki değişime şaşırmış kalmış. Tabii senelerce 2 kadın arasında gururla yaşadıktan sonra, bu reddedilişi kabul etmek zor; kolay olmasa gerek. E bir de nikâhlı karısını dinlemek lazım.
İnsan acıyor bu hikâyenin başkahramanına ama öyle acıma değil, başka türlü bir acıma, anladınız sanırım : )))
Hani sormuştunuz ya ilk bölümde bu neyin yazısı diye, bence bir adamın kendi kendisini inandırmanın yazısı. Başkaları da inanırsa daha çok inanacak kendine. Boşuna dememişler söz uçar yazı kalır
diye...”
(Of, of of!... Psikolog yorumu gibi! Bana artık laf düşmez!)
- “Valla, ben inanmadım. Hem sevgilinle çok mutlu olduğunu söyleceksin hem de karını hamile (yani onunla sevişmeye devam edeceksin) bırakacaksın.”
(E, belki de Aslı’nın aşkı o gün bitmiştir!)
- “Bu pamuk helva hikâyelerle, köşenizde zinayı meşrulaştırmayın... Bu hikâye bire bir gözümüze soka soka bir aldatma ve zina hikâyesidir. Gerisi boş!! Hem siz ne zamandan beri danalara vicdan yapmaya başladınız.
Yaşlanıyorsunuz galiba...”
(Bu kadar katı olma! İnsan hayatında, yasaların adını koyduğu durumlarla karşılabiliyor. Bu, zinanın değil, aslında üç kişinin hikâyesi diyelim. Yaşlanma konusuna hiiç girmeyelim!!!:)