Bir mesele olarak aşk

Haberin Devamı

Ne olursa olsun, ne yaşamışsak yaşayalım, ondan vazgeçemiyoruz. Hâlâ ve hep onun peşindeyiz. Aşkın...
Hiçbir şey bizi ondan alıkoyamıyor. Bir arsızlıktır, gidiyor yani... Büyük hayal kırıklıkları veya büyük heyecanlar...

Yarım, eksik, aksak kalmış aşklar.
Tamamlananlar...

Yetmiyor.

Yaşamışsın, hakkını savmışsın, sus otur artık değil mi? Hayııır, bir daha, bir daha!

Da...

İşler biraz karıştı artık! Öyle eskisi gibi değil. Aşk yine aynı aşk da... Biz aynı biz değiliz galiba! Senkron tutmuyor. Sanırım böyle bir problemimiz var.

Dün çok güzel bir röportaj okudum. Selçuk Tepeli, ünlü Fransız sosyolog Jean Claude Kaufmann‘la çok keyifli bir röportaj yapmış. İnsanı yeniden düşündürüyor.

Neden âşık olamadığımızın ya da aşkı neden bulamadığımızın cevabını galiba orada buldum. Röportajdan alıntılarla anlatmaya çalışacağım.

- “Cinsellik artık tabu değil. Fakat bu durum insanları yalnızca kişisel zevkin peşinden koşmaya itiyor. Öteki insan bir araca dönüşüyor. Üzerine düşünülmüyor. Bunun sonucunda aşk bir mesele olarak karşımıza çıkıyor” diyor.
Ama asıl vurucu kısım, bundan sonra söyledikleri:

- “Aşk, içinde seks olsa dahi az önce bahsettiğimizin tam aksi gelişen bir birliktelik. Aşk kendini es geçmek, kendini unutmaktır.”

Hadii...

Düşünün bakalım...

Aşk-seks ilişkisini yeniden değerlendirin. Baksanıza, “İçinde seks olsa dahi!” diyor. Bunu sonra tartışalım.

Bırakabilir miyiz?

Şimdi “Aşk, kendini es geçmek, kendini unutmaktır”da biraz duralım...

Durmuşken ben de birkaç şey hatırlatayım.
Aşk tariflerimizi...

Âşık olunacak insan tanımlamalarını..

“İyi bir işi, kültürlü-sosyal, kibar ve anlayışlı, romantik ve komik ama ciddi ve hoşgörülü, fedakâr, becerikli, güzel/yakışıklı olmalı.”

“Bana şunları yapmalı, şunları yapmamalı, bunu almalı, bunu almamalı, yerinde zamanında davranmalı...”

Sanki bir aşk ya da âşık değil, robot hizmetçi aranıyor!
İnsan da olamaz çünkü!

Hep bana, bana...

Yine bana!

Sadece bana!

Hani nerede kendini unutmak, es geçmek? Kaufmann, nerede olduğunu biliyor:

- “Toplumdaki değişime baktığımızda, yeni hayat oyununda birey öyle özgürlüklerle donatıldı ki, artık geriye dönüşü yok. Oyun değişti. Ama yeni oyunun kuralları henüz yazılmadı. Bireyin özgürlükleri öyle hızlı artıyor ki, insanları paramparça ediyor ve bu yeni dünyaya nasıl ayak uyduracağımızı bilemiyoruz.”

Belki hizmetçi aramaktan vazgeçerek başlayabiliriz.
En azından bir tarif yapıp, hayalimizde bir insan yaratıp sonra da onu aramayı bırakabiliriz...

Bırakabilir miyiz?

DİĞER YENİ YAZILAR