Beklenmedik bir son mu?

Haberin Devamı

Beklenmeyen son diye bir şey olur mu? Her türlü son, ihtimal dâhilinde değil midir? Ha, senin aklına gelmez, o ayrı...

Tıpkı iki gündür anlattığım gerçek hikâyede olduğu gibi...
Sonu bir tarafa, gelişme bölümünü bile tutturamadık!
Önce bilmeyenlere kısacık özet vereyim: Saçları ensede toplu, gözlüklü, gayet ciddi yabancı bir akademisyen kadınla, yurt dışına seminere gitmiş bir Türk akademisyen adamın ‘gerçek’ hikâyesi... Hikâye kadının, Ak’yi evine kahveye davet etmesiyle başlıyor. Daha doğrusu, saçlarını tek hamlede açıp, adamın suratına okkalı bir tokat patlatmasıyla... Adam daha “N’oluyor?” diyemeden, “Benimle yatar mısın?”ın amiyane söylenmesiyle...

Öyle her kula nasip olmayan, ender hikâyelerden yani...
Yazıyı, “E artık sonra ne olduğunu herhâlde sormazsınız” diye bitirmiştim.

Ki, tak o soru geldi:

n “Bugünkü hikâyenin devamı nedir ? Yani kısaca seks mi var, yoksa hiç beklenmedik başka bir senaryo mu akıyor?”
Hadii...

Fransız filmleri gibi

Bu soruya hiç hazırlıklı değildim!

Demek ki, dedim, “başka son” bekleyenler var.
“Ne yani? Adam, kusura bakmayın, görevdeyken sevişmem!” mi diyecek! diye de dalgamı geçtim. Ama sonradan başka bir şey dank etti. Belki de, sonunda yatmaları aslında olayı sıradanlaştırıyor...

Tadını kaçırıyor bile olabilir. Bazen yarım kalmasının, hiç başlamamasının; yaşanıp bitmesinden daha heyecanlı ve hep kalan bir duygu olması gibi...

Hayat boyu yanında, içinde taşıdığın, kimsenin bilmediği bir aşk gibi...

Üstelik tercihler biraz ondan yana... Millet yatmaktan o derece bıktı mı, ne? Gelen mail’lerde kimse kimseyle yatmıyor.

Alın size başka bir son daha:

- “Yavaş yudumlarla içiliyor kahve... Adam bir şiiri hatırlıyor eskiden... Mırıldanıyor... Kadın gülümsüyor... Adam gülümsüyor... Sonbaharın tüm renklerinden konuşuyorlar sonra... Adam ağlıyor... Kadın ağlıyor içli... Samimiydiler... Gözleri duru bir su gibi olmuştu ikisinin de... Sessizce oturdular sonra... El ele tutuştular... Derin derin birbirlerinin gözlerinin içine baktılar... An geldi, son kez gülümsedi adam... Önce elleri ayrıldı... Sonra adam usul adımlarla gidiyordu işte... Sonsuzluğa yakın bir hisle...”

Nasıl yani? Olayı canlandıramadım!
Sonbaharın renklerini falan... Fransız filmleri gibi!
Kadın “Sarı” diyor... Adam da, “Biraz da taba var, açıklı koyulu...”

Sonra da ağlıyorlar... Ve adam gidiyor!
E, hayırlısı olsun!!!

Şaka şaka...

O hiç başlamayan ve hiç bitmeyen duyguyu anladık. Tıpkı Cahit Sıtkı Tarancı’nın şiirinde olduğu gibi:
Ne bir kelime konuştuk,
Ne işaret çektik birbirimize,
Fakat gerçektir seviştiğimiz
Vapur kalkıncaya dek,
Göz-göze gelmekle sade.
Bir saadet gibi hatırlıyorum,
Yasemin kokusu ondan,
Teneffüsü benden,
Bir yaz akşamı,
Kandilli iskelesinde...

DİĞER YENİ YAZILAR