Bazı günler birşeyler söyler

Haberin Devamı

Hani bazı günler vardır, diğerlerinden farklı...

Farkı şudur:

Israrla sana birşeyler anlatmaya çalışır.

Öyle şeyler peş peşe olur ki, “Yok artık!” dersin, “Bütün bunlar bana birşeyler anlatmaya çalışıyor!”

Mesela o gün her zamankinden daha fazla sigarayı bırakmayı düşünüyorsundur. Hatta o meşhur kitabı alıp okumaya bile karar vermişsindir.

İşte o gün...

Hem de sabah sabah gazetede, sigaradan o yıl kaç kişinin öldüğü haberini okursun. Hemen arkasından işe gelirsin, masanın üzerinde bir zarf, zarfın içinde bir kitap, “Yok artık!” dersin. O kitap! Hem de “Sigara iradeyle bırakılmaz” diye başlıyor.

Biraz sonra arkadaşın arar, sigarayı bıraktığını söyler.

Bütün bunlar 3-4 saat içinde olur.

Şimdi bugün sana bir şey anlatmaya çalışmıyor mu?

Ya da ne bileyim, o gün kimi arasan bulamazsın, hiçbir işini halledemezsin. O gün sana, “Bırak, bugün hiçbir şey yapma” diyordur.

Vardır bir bildiği...

İyi şeyler de olur bazen. O gün uğurludur, sihirlidir. Neşelidir...

Fark edersen, şansını zorlarsın.

En kötü ihtimalle eğlenirsin.

Önceki gün böyle günlerden birini yaşadım.

Evden çıkışımdan belliydi, dün bana bir şey anlatmaya başlamıştı bile... Öyle apar topar çıkmıştım ki!

Numune Hastanesi’nin, Az Görenler Birimi’ne gidecektim.

Gittim de...

Ama oradan böyle döneceğim hiç aklıma gelmemişti.

Tutamıyordum gözyaşlarımı.

Yaşlandım mı, ne?

Üzülürsün, düşünürsün de bu ağlamak niye?

O genç adam, “Hani elektrikler kesilir ya, öyle oldu. Bir anda karardı“ dediğinde koptum galiba...

Onca ‘kararma’ hikâyesinden sonra bu son damlaydı herhalde...

Belki de, uzaklara bakabildiğinde, “Dünyada bunların olduğunu niye bana daha önce söylemediniz?” diyerek ağlayan gencin hikâyesini dinlediğimde dağılmışımdır..

Yoksa o son damla, dünyanın nasıl bir şey olduğunu anlayabilmek, sadece 1 saatliğine görmeye razı olanlar için miydi?

Ya da binde 1 fazla görebilmeleri için deliler gibi uğraşan Dr. Ayşe Turan’a sevgiyle bağlanmalarına mıydı?

Bilmiyorum...

Akşam eve geldiğimde üzerimde ağır, çok ağır bir yük var gibiydi. Televizyonu açtım, o da ne?

“Kelebek ve Dalgıç” filmi...

Geçirdiği beyin kanamasından sonra 43 yaşında sol gözünün görme yetisi hariç bütün bedensel fonksiyonlarını yitiren Elle dergisi editörünün gerçek hikâyesi...

“Yok artık!” dedim.

Ama seyrettim de!

Ne tuhaf! O da sadece görebiliyordu...

Editör öldüğünde, ben de uyudum.

Dün sabah işe geldim, gazeteleri okurken bu sefer de o haberi gördüm:

“Ölüm döşeğinde insan nelerden pişman olur?”

Yıllar boyunca evlerinde ölümü bekleyen hastalarla çalışan bir hemşire, insanların son günlerinde en çok nelerden pişmanlık duyduklarını listelemiş. 5 madde, “başkalarının benden beklediği hayat yerine düşlerimi gerçekleştirseydim”, “Keşke bu kadar çok çalışmasaydım”, “Keşke duygularımı dile getirseydim”, “Keşke arkadaşlarımdan kopmasaydım”, “Keşke daha çok mutlu olsaydım.”

En çok da “Keşke daha çok gülseydim, keşke aptalca şeyler yapmaktan bu kadar korkmasaydım” diyorlarmış.

Tamam, bunların hiçbiri ilginç ve yeni şeyler değil.

Ama sizce geçen iki gün, bana bir şeyler anlatmaya çalışmamış mı?

Ben mi alındım yoksa?

Düşünüp duruyorum şimdi:

Ne yapsam?

Ne yapsam?

Ne yapmasam???

Dur bakalım, belki bunu bana ‘bugün’ söyler...

DİĞER YENİ YAZILAR