Hani hep “bir şeylerin” yok olduğundan hayıflanıp duruyoruz ya... “Eskiden...”le başlayan cümleler. Genellikle eskinin sadece güzelliklerini hatırlayarak...
Kokulu ve sulu domatesler, saf arkadaşlıklar, okula yürüyerek gitmeler, sokakta oynamalar, boş boş gülmeler vs...
Onlarla birlikte veya onlardan sonra bazı duygular da yok oluyor. Bazı durumlar da...
Yok, öyle gerçek aşk, vefa, saygı gibi ağır toplara girmeyeceğim. Daha kişisel şeyler...
Daha basit...
Sıkılmak mesela... Bir zamanlar sıkıldığımı hatırladım.
Canım sıkılırdı...
Bunalmaktan bahsetmiyorum, basbayağı yapacak bir şey bulunamadığı için sıkılmaktan söz ediyorum. O zamanlar gerçekten yapacak şeyler mi azdı yoksa bunun yaşla-başla mı ilgisi var? Bilmiyorum... Akşamları eve gelince, yapılacaklar ve yapmak istediklerim listesi günden güne artıyor...
Bir de gelmeden yapılacaklar var!
Gelirken yapılacaklar...
Panik!
İdrak edemiyoruz!
İşte böyle günlerden birinde, “bir zamanlar canımın sıkıldığı” aklıma geldi. Gülümseyerek... Üstelik o zamanlar kendimi nasıl hissettiğimi de hatırladım. O duyguyu...
Hangisi daha kötü?
Kesinlikle can sıkıntısı...
Tam da bu sırada, can sıkıntısıyla ilgili bir araştırma okudum.
Beni bulur!
Biraz can sıkıntısının iyi hatta yararlı olduğunu anlatan bir araştırma... Uzmanlar, can sıkıntısının beynimizi farklı yönlere gitmeye ve yaratıcı olmaya zorladığını söylüyor.
“Sıkıntı, beynin başka bir şey yapmamızı söylemek için başvurduğu bir yoldur” diyorlar.
Niye açık açık söylemiyorsa? Bir de onu mu anlamaya çalışacağız?
Beyin bu! Daha ötesi var mı?
O bile kapris yapıyor; “Hareketlerimden anlasana!!”
“Biraz da sen beni anlasan!”
Beyinle konuşmak da böyle bir şey herhâlde! Ama beyin yapacak en iyi şeyi her zaman bilmiyormuş.
Bilmediğini biliyoruz!
Bazen bilse de bize söz geçiremiyor. Söylüyor söylüyor, anlıyoruz ama idrak edemiyoruz. Bu ne iş?
Dağıldım yine...
Ritminizi yumuşatın...
Tamam sıkıntıya dönüyorum.
Hâlâ sıkılanlar için bir reçete var: “Sıkıldığınızda enerjinizi gitar çalmaya veya yemek yapmaya harcarsanız mutlu olursunuz. Ama televizyon seyretmek, bir süre mutlu etse bile, uzun vadede size iyi gelmeyecektir.
Sıkıldığımızda oyalanmayı ve kendimize daha fazla hâkim olmayı öğrenebilir, sürekli hareket hâlinde veya teknolojiyle iç içe olmadan da rahat etmenin mümkün olduğunu anlayabiliriz. Basit şeylerle yaratıcı olmaya yöneliriz.”
Tüketme, üret diyor yani...
Benim gibi sıkılmayı unutanlara da bir tavsiyeleri var:
“Arada bir gevşeyin. Fişi çekip sessizliğin tadını çıkarın. Bazen banal ve sıkıcı olmak gerekiyor; ritminizi yumuşatıp yavaşlatın, zihninize huzur verin.”
Banal ve sıkıcı olmak!
Hı?
Banal ve sıkıcı olmanın hafifliği...
Haberin Devamı