Tarihler 15 Kasım 2012’yi gösterdiğinde İzmir’de şok bir gelişme yaşanmıştı.
İzmir’de sürdürülen “eskort kızlarla fuhuş, şantaj ve casusluk” soruşturması nedeniyle Deniz Kuvvetleri’nin üçüncü adamı olarak tanımlanan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Koramiral Veysel Kösele mahkeme tarafından tutuklanmıştı.
Veysel Kösele savcılık tarafından “Gürcistan ile TSK arasında yapılan anlaşmalar, gizli görüşmeler, askeri personele dair fişleme tutanaklarını saklamak ve yabancı güçlere vermekle” suçlanıyordu.
Haber kamuoyunda da Silahlı Kuvvetler’de de büyük şaşkınlık yaratmıştı.
Çünkü zaten 5 koramirali olan Deniz Kuvvetleri’ndeki üç koramiral tutuklu duruma düşmüştü.
Ancak Veysel Kösele’nin tutukluluğu çok sürmedi ve üç gün sonra serbest bırakıldı. Kösele tekrar görevinin başına döndü.
İşte bu süreçte çok ilginç gelişmeler yaşanmış.
Önce Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Murat Bilgel Genelkurmay Başkanı’nı arayarak “Benim hemen altımdaki komutan tutuklandı, bu durumda benim de istifa etmem gerek, bu görevi sürdürmem olanaksız” demiş.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel “Hemen istifa etme, dur, ben bakacağım” demiş. Özel Adalet Bakanı Sadullah Ergin’i arayarak “Bu çok fazla oldu. Ayrıca tutuklanan komutan bize çok yakın bir isim, bunda bir hata olmalı” demiş.
Sadullah Ergin “Bu konu beni aşar, gideceğiniz kapı ben değilim, Başbakan’la görüşmeniz daha doğru olur” diyerek Orgeneral Necdet Özel’i kibarca reddetmiş. Deniz Kuvvetleri’ndeki kaynaklara göre Özel Paşa daha sonra Başbakan’la görüşmesinde durumu kendisine anlatmış.
Üç gün sonra da mahkeme Veysel Kösele’nin “delilleri karartma ve kaçma tehlikesi olmadığı” gerekçesiyle serbest bırakılmasına karar vermiş.
Kösele hakkında dava açılıp açılmayacağı henüz belli değil. Ancak Genelkurmay’ın daha önce yaptığı bir açıklamaya göre Kösele casusluktan değil “Devletin güvenliğini veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla, gizli kalması gereken bilgileri elde etmek” suçlamasıyla yargılanacak.
Dün açıklanan iddianamede Veysel Kösele de sanık olarak görünüyor. Kösele hakkında örgüt üyeliği ve gizli belgeleri bulundurmak iddiasıyla dava açılmış durumda.
Deniz Kuvvetleri’ndeki kaynaklarım “Veysel Paşa’nın tutuklanmasına çok şaşırmıştık. Çünkü Komutan’la çok uyum içinde çalışan, Balyoz, Ergenekon ve casusluk davaları nedeniyle tutuklanan subayların arkasında hiç durmayan, durmadığı gibi bazı bilgi ve belgeleri de savcılığa verdiğinden şüphelendiğimiz bir amiraldi. Nitekim hemen serbest bırakıldı. Sanıyoruz olay aslında bir tür iç hesaplaşma nedeniyle yaşandı. Birileri uyarıda bulundu, ama buna rağmen sanık olması da manidar” dediler.
İzmir’de devam eden fuhuş ve casusluk davası çok ilginç bir dava. İddianamesi dün açıklandı. 1900 sayfalık iddianamede 831 mağdur, 196 şikâyetçi ve 357 sanık var.
Bu soruşturma da tıpkı diğerlerinde olduğu gibi yine isimsiz bir ihbarla başlatılmıştı.
İzmir Emniyeti’ne, 2009 yılında e-posta ile gelen bir ihbar üzerine başlatılan soruşturma sonunda 59’u subay olan 93 kişi tutuklanmıştı. Eğer Veysel Kösele mahkûm olursa Deniz Kuvvetleri 2017’de kuvvet komutanı olacak bir oramiral bulamayacak.
Bu garip davada adı geçen subayların yaşadığı dramı Mustafa Mutlu’nun köşesinde pazar günü okumuştunuz.
Onun adı ‘palindrom’muş
Pazar günü okurlarımdan Çevik Çakmur’un gönderdiği “tersinden okunduğunda da aynı olan” cümleleri yayınlamıştım.
Ben bilmiyordum, yine okurlardan Kenan Alever’in mesajından bunlara “palindrom” dendiğini öğrendim.
Bu okurum palindromlara çok meraklı olduğunu ama bu kadar çok sayıda cümle ile karşılaştığına da şaşırdığını belirttikten sonra “hayli uzun” olan bir cümleyi de eklemiş. O da şu; Ana dideme de hazine kredili derken izah edemedi dana.
Bulgar Türkü değil
Bu köşede dün yazdığım “Atatürk’ü bırak İslami politika izle” başlıklı yazıda Bulgaristan’da yaşayan Türkler için “Bulgar Türkü” tanımını kullanmıştım.
Yazımı okuyan pek çok Bulgaristan göçmeni arayarak “Biz Bulgar Türkü değiliz, biz Bulgaristan’da yaşayan Türklerdik, orada kalanlar da Bulgar Türkü değil Bulgaristan’da yaşayan Türklerdir” diyerek üzüntülerini ve tepkilerini dile getirdiler. Çok haklılar. Bir anlık ihmalim sonucu ne yazık ki bu tanımı kullanmış oldum.
Hepsinden özür dilerim.
İzmir’e büyük haksızlık yapılıyor
İzmir’e çok gittim ama hiçbirinde bir günden fazla da kalmadım. O nedenle kentle ilgili gözlem yapma şansım da çok olmadı. Ancak medyada adeta kampanya hâlinde sürdürülen “İzmir Belediyesi çok başarısız, halk memnun değil ama İzmir’i AKP’ye kaptırmamak için mecburen CHP’ye oy veriyor” söylemine ister istemez ben de inandım.
Geçen hafta sonu İzmir’deydim biliyorsunuz. İki günde iki ayrı etkinliğe katıldım, ama arada kalan uzun sürelerde sevgili avukat dostum Murat Ergün’ün arabasını kullanarak kent içinde saatler boyu gezme şansı yakaladım.
Gözlediğim kadarıyla “İzmir’de CHP’li belediyeler çok başarısız” söylemi tam bir karşı propaganda ve doğru değil. Nüfusu milyonları bulan her kent gibi elbette İzmir’in de ciddi sorunları var, çarpık kentleşme, gecekondulaşma, trafik sıkıntısı burada da kendini gösteriyor ama belediyecilik açısından hiç de başarısız değil.
Kentin her tarafı pırıl pırıl, geniş yollar, yüz binlere hitap eden park alanları, gençler için oyun sahaları, kültür ve sanat etkinliklerinin yapılabildiği tesisler var.
Metro nedeniyle bazı semtlerde büyük şikâyetler olmuş, ama bittiği için sorun kalmamış. Ayrıca metro sistemi yararlı olduğu gibi görsel olarak da çok modern, istasyonlar güzel.
Pek çok İzmirli ile sohbet ettim. Samimi biçimde daha iyi hizmet alabilmek için şikâyet edenler vardı elbette ki bu normal. Ancak çoğunluk İzmir’in temel sorunlarının iktidarın duyarsızlığından kaynaklandığını söylüyor.
Nitekim AKP’den muhtemel adayların da sık sık “Biz gelirsek İzmir’i bambaşka yaparız” diyerek aslında konunun iktidarın bir tür intikam amacıyla İzmir’i ihmal etmesi olduğunu itiraf ediyorlar.
Soru: Başbakan’ın, “Şubatta atama yoksa oy da yok” diyen öğretmene cevabı, “O oy senin olsun”un muhtemel devamı nasıldır? Cevap: “Bize, yıllardır atanmadığı halde oy vermeyecek öğretmen mi yok!” (Gani Yıldız)