Ne yaparsanız yapın sonuç değişmeyecek hiç olmazsa “dik” durun

Haberin Devamı

Aylardır dalga dalga sürdürülen 28 Şubat soruşturmasında iki general daha tutuklandı. Toplam tutuklu sayısı 70’i geçti. Tutuksuz yargılanacak bazı komutanlara “yurt dışına çıkma yasağı” konuldu. Uluslararası toplantılara ve tatbikatlara bile gidemiyorlar. Türk ordusunun dolayısıyla Türkiye’nin gururu ayaklar altına alınıyor. Ne gam?

Ancak dikkatimi çeken bir başka ve üzücü nokta var.

Savcılık ifadelerinden medyaya yansıyan bölümlere baktığımızda, generallerin “suçsuz olduklarını” kanıtlamak için çırpındıklarını görüyoruz.

Eski Kara Kuvvetleri Komutanı “Tanklar yürüdüğünde ben izinliydim” diyor.

Tankların yürümesi emrini veren general “Bana da bir başka general şifahi emir verdi” diye kendini kurtarmaya çalışıyor.

Bu komutanları yaralamamak için başka cümlelerini vermek istemiyorum, ancak göremedikleri bir şey var: İstedikleri kadar suçsuz olduklarını söylesinler, fark etmeyecektir. Çünkü yapılan adil bir yargılama değil, bir dönem mağdur olduklarını söyleyen ama daha sonra egemen olanların hesap sorması.

Son iki komutan ve daha önce ifade veren ve tutuklanan bazı komutanlar önemli bir yanlış daha yapıyorlar.

“Suçsuz olduklarını” söyleyerek, yapılan işin doğru ve adil olduğunu kabul etmiş oluyorlar.

Oysa “Evet, beni itham ettiğiniz her şeyi ben yaptım. Bunların hiçbiri suç değildir, o günün koşullarında, Cumhurbaşkanı’ndan başlayarak, hükümetin, siyasi partilerin ve TBMM’nin ortaklaşa eylemleridir. Siz kimi ne hakla yargılamaya kalkıyorsunuz” diyebilirler.

Elbette bu, sonucu değiştirmeyecektir. O komutanların “dik” durarak kendilerine yöneltilen suçlamaları kabul etmeleri ya da etmemeleri hâlinde büyük olasılıkla yine aynı cezayı alacaklarını söylemek kehanet değildir.

Yargı yolu kullanılarak koca bir ordu yerle bir edildi. Ama en kötüsü kahramanlık, dürüstlük, namus, gurur abidesi olarak algılanan komutanların düşürüldüğü durumdur.

Bu psikolojiyi anlamak elbette mümkün. Herkesin bir ailesi, geleceği, kendi hayatı var. Eften püften suçlamalarla hayatların karartılması ve kurtuluş umudunun olmaması komutanların ruh hâlini de etkiler.

Hakkında hiçbir işlem yapılmayan bir eski Kara Kuvvetleri Komutanı’nın “çok korktuğunu” itiraf etmesi ve bu nedenle tutuklanan arkadaşlarını hüzünle izlediğini söylemesi bunun en acı örneklerinden biri.

Ama korkunun ecele yararı yok.

Keşke dik durulabilse.

Bir bu eksikti, şimdi de kızamık

Suriye politikamız her tarafından açık verirken, bir milletvekilinin soru önergesiyle başımıza bir de “kızamık” sorununun açıldığını şaşırarak öğrendim. Kızamık pek çoğumuzun çocukluğunda geçirdiği bir hastalık. Ama yıllar içinde önlemi alınmış ve çocuklar için bile kızamık tarihe karışmıştı. Gelin görün ki, Suriyeliler için açılan kamplarda, büyük bir olasılıkla sığınmacıların vurdumduymazlığı yüzünden bazı salgın hastalıklar baş göstermiş.

CHP Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun cevaplaması için bir dizi soru hazırlamış. Okuyun, durumun vahametini sizler de göreceksiniz;

1. Şubat 2012’den günümüze kadar kızamık vakası görülen iller ve vaka sayıları nedir?

2. Son 1 yılda, kaç Suriyeli sığınmacıda kızamık ve verem görülmüştür? Şimdiye kadar kaç Suriyeli’ye kızamık aşısı yapılmıştır?

3. Yine son bir yılda Suriyeli sığınmacılardan kızamık kapan doktor, sağlık çalışanı, polis, asker, vatandaş sayısı nedir?

4. Suriyelilerde görülen kızamık, verem gibi bulaşıcı hastalıkları kamuoyundan gizleme konusundaki özel çabasının nedeni nedir?



Gördünüz değil mi Bülent Bey?

Bülent Arınç Almanya’da bir panelde konuşuyor. Arka sıralarındaki bazı Türkler pankart açarak Arınç’a protesto gösterisi yapıyor. Bütün salon başını çevirmiş protestocuları izliyor. Protestocular hiçbir şiddet eylemine başvurmadan sadece seslerini yükselterek konuşuyor. Ne üzerlerine güvenlik görevlileri atlıyor ne de salondan yaka paça çıkarılıyorlar. Protestocular sözlerini bitiriyor ve sessizce dışarı çıkıyor.

Aynı olay Türkiye’de olsa polis göstericileri anında dövmeye başlar sonra da karakola götürür. Protestocuların ağzı burnu kırılır. O da yetmez haklarında dava açılır. Nadiren de bir bakan şov amacıyla önce dövülen kişileri yemeğe davet edebilir.

Arınç bütün olayı izledi. Bilemem artık demokrasinin böyle bir şey olduğunu anladı mı? Anladığını sanıyorum, çünkü demokrasinin böyle bir şey olduğunu bildikleri için uyguladıkları baskı ve korku rejimini halka “ileri demokrasi” diye sunmaya çalışıyorlar.

DİĞER YENİ YAZILAR