Salı günü Hadımköy’de tutuklu muvazzaf subayların kaldığı askeri cezaevine gittim. Tutuklular arasındaki en yüksek rütbeli amiral Can Erenoğlu ile konuştum. Koramiral Can Erenoğlu, tutuklu olmasa, oramiralliği gelmiş iki koramiralden biri. Önce Donanma sonra da Deniz Kuvvetleri Komutanı olma olasılığı yüksek bir subay (dı). Herhalde bu şansı yok denecek düzeye indi.
Erenoğlu kendilerinden “rehin veya tutsak” olarak söz ediyor. Ağzından “tutuklu veya sanık” kelimesi hiç çıkmıyor. Tamamı düzmece ve sahte belgelerle yargılandıklarını söyleyen Erenoğlu “Hain olarak tanımlayacağımız bir dijital terör çetesinin kurbanı olduk, ne yazık ki mahkeme gerçeği ortaya çıkarmak için değil adeta gerçeği örtmek için çaba harcadı ve hepimizi birden mahkûm etti” diyor.
“Örneğin” diye söze giriyor Erenoğlu, “Tekirdağ Cezaevi’nde yatan bir mahkûm savcılığa bir suç duyurusunda bulunmuştu. Bu kişi bizlerin tutuklanmasına neden olan sözde Balyoz belgelerini uzun beyaz saçlı bir emekli binbaşı ile bir Amerikalı’nın bir AKP milletvekiline getirdiğini öne sürüyordu. Bu milletvekili Ankara’daki ofisinde bir ekiple birlikte bu belgeleri sıralamış; eklemeler ve çıkarmalar yapılmış, bazı sahte belgeler eklenmiş ve ondan sonra bavulla medyaya servis edilmiş. Bu suç duyurusunun dikkate alınmasını ve adı geçen kişinin dinlenmesini talep ettik. Mahkeme bunu reddetti.”
İmzasız ihbar mektuplarına bile önem verip operasyon yapanların bu suç duyurusunu hiç dikkate almamaları gerçekten ilginç. Bu konuda birkaç yazı yazmıştım. Sonunda suç duyurusunu yapan Orhan Aykut cezası bittiği için tahliye edildi, ancak yaptığı suç duyurusu reddedildi.
Daha sonra Balyoz sanığı bazı subayların aynı konudaki başvurusu da yine mahkeme tarafından reddedildi. Mahkemeler isimsiz imzasız ihbarlara rağbet ediyorlar ama gerçek kişilerin ifadelerine kulak asmıyorlar. Garip. Koramiral Can Erenoğlu “Bir suçumuz varsa cezamızı çekeriz. Ama bize komplo kurulduğu çok ortada. Bizler bu komploları kuranların ortaya çıkarılmasını istiyoruz. Gerçek ortaya çıkmalı. Halk bunu öğrenmeli” diyor.
Kendilerini suçlamak için dayanak olarak kabul edilen 11-16 ve 17 nolu CD’lerle 5 nolu hard diskin bilirkişi incelemesinin yaptırılmadığını hatırlatan Erenoğlu “Uluslararası kuruluşlara bunların incelemesini yaptırdık. Sahte oldukları ortaya çıktı. Ancak mahkeme resmi bir bilirkişi raporu istemedi, ortaya çıkan sahtecilik kanıtlarını incelemedi, kararını verirken bunu hiç dikkate almadı” diye konuşuyor. Belge ve kanıt diye ortaya konulan dijital verilerde 2000’e yakın maddi hatanın bulunduğu ve kanıtlandığını da söyleyen Erenoğlu “Mahkeme bunların da hiçbirini dikkate almadığı gibi ilgilenmedi bile” diyor.
Deniz Kuvvetleri güvenlik soruşturması açmıyor
Koramiral Can Erenoğlu ile konuşurken çok ilginç bir bilgi aldım. Erenoğlu “Donanma Komutanlığı’nın döşeme altından bizi suçlayan düzmece belgeler çıktı. Biz bunların kasıtlı olarak oraya yerleştirildiğini düşünüyoruz. Ama diyelim ki hepsi doğru” dedikten sonra beni de çok şaşırtan konuyu anlattı.
Erenoğlu “Çıkan ne olursa olsun, sonuçta Donanma Komutanlığı’nda bir güvenlik zafiyeti olduğu da ortaya çıkmıştır. Bu nedenle komutanlığın bir soruşturma açması ve o belgelerin oraya nasıl konulduğunu öğrenmesi gerekir” dedi.
“Sonuç ne çıktı peki?” diye sordum. Erenoğlu “İşte garip olan bu. Askeri mahkeme tam üç kez bu soruşturmanın yapılmasına izin vermedi” dedi.
“Peki neden?” Erenoğlu gerekçeyi de söyledi “Efendim. Bu konuyla ilgili bir dava sürüyormuş, ikinci bir soruşturma açılamazmış. Bu nasıl mantıktır böyle. Biri darbe davası, diğeri bir komutanlık içindeki güvenlik soruşturması. Ama yapılmadı işte, o komployu kuranların kim olduğu merak edilip araştırılmadı.”
Gerçekten çok garip değil mi? Bir kuvvet komutanlığı, kevgire dönmüş bir güvenlik sistemini neden araştırmaz acaba? Erenoğlu “Kimseyi suçlamak istemem, yoksa bizi burada rehin tutanların iftiracı seviyesine düşeriz, ama durum ne yazık ki böyle” demekle yetindi.
Hedef neden Deniz Kuvvetleri
Pazartesi günü amiral Cem Gürdeniz’in mektubundan bölümler yayınlamıştım. Gürdeniz Deniz Kuvvetleri’nin neden hedef seçildiğini açık biçimde anlatıyordu.
Bazı okurlar “Bu açıklamalar demokratik bir ülkede yapılsa yer yerinden oynar” yorumunu yaptılar. Doğru, demokratik ülkelerde öyle olur da Türkiye’de kimse kılını bile kıpırdatmaz işte.
Koramiral Erenoğlu’na da sordum aynı soruyu. “Cem amiral çok güzel anlatmış” dedi. Ardından “Bir şey sorayım, şu anda dünyada Karadeniz’den daha güveli ve barış içinde bir deniz var mı? İşte bunu Türk Deniz Kuvvetleri’nin özverili çabaları sağlamıştır” diye ekledi. Koramiral Erenoğlu “Türk Deniz Kuvvetleri Ege’de Yunanistan’a karşı çok üstün durumdaydı. Ama buradan bile bazı adacıklara Yunan bayrağı çekildiğini duyuyoruz. Doğu Akdeniz’de ise varlığımız hiç yok, Rumlar petrol arıyor ve çıkarıyor. Bunlar çok mu tesadüf?” diye sordu.
Subayların morali yüksek
Can Erenoğlu’na “İçerideki durumunuz nasıl?” diye sordum. “Moralimiz yüksek” dedi. “Çünkü” diye devam etti “İftiralarla, sahte belgelerle bizi rehin aldılar. Gerçek nasıl olsa bir gün ortaya çıkacak. Biz sabırlı insanlarız, beklemeyi biliriz.”
Erenoğlu daha sonra da “Ben denizaltıcıydım. Aylarca güneş görmeden bir metrekarelik yerde bile kalabilirim. Burada kalmak bizi zora sokmaz. Sadece bunca hizmetten sonra iftiralarla terörist darbeci damgası yemek bize çok acı geliyor” diye konuştu.
Askeri Cezaevi nasıl bir yer?
Silivri’ye gittim ama muvazzaf subayların tutulduğu askeri cezaevine gitmemiştim. İzin verilmeyeceğini düşünüyordum. Avukat bir dostum “Çok zor değil, Hasdal’da randevu merkezi var, orayı ara, kiminle görüşmek istediğini söyle, sonra faks çekiyorsun, pek zorluk çıkarılmıyor” dedi. Bunun üzerine en yüksek rütbeli amiral ile hepsi adına görüşebileceğimi düşündüm ve Can Erenoğlu’nun adını vererek randevu istedim. Gerçekten zorluk çıkarmadılar “Aramazsak gelebilirsiniz, olumsuz karar çıkarsa ararız” dediler.
Verilen saatte gittim.
Ana kapıdan girdikten sonra kimlik bilgilerinizi alıyorlar, telefon, bilgisayar, kayıt cihazı ya da fotoğraf makinesi varsa onları kapıya bırakıyorsunuz. Sonra uzun bir bahçe yürüyüşünden sonra koridor gibi bir yere giriyorsunuz. Orada bekletiyorlar. Görüşeceğiniz kişi geldiğinde içeri alıyorlar. Yan yana 20 kadar sandalye var. Karşınızda kalın cam. Görüşeceğiniz kişi tam karşınıza geliyor ve mecburen çok yüksek sesle konuşuyorsunuz. İlk başlarda biraz garip geliyor ama konuştukça alışıyorsunuz.
Tutuklular ayda bir kere ailelerle açık görüş yapabiliyormuş. Diğer görüşmeler ise cam arkasından yapılıyormuş.
Erenoğlu “Bu anlarda en çok torunuma dokunamamak kahrediyor” dedi.
Biz de camda ellerimizi karşı karşıya getirerek tokalaşmış gibi yaptık.