“ABD dostunu ve düşmanını unutmaz”

Haberin Devamı

Balyoz davasında 18 yıl ağır hapis cezası alan Tuğgeneral Fatih Ilgar Hadımköy’deki askeri cezaevinde Yargıtay’ın temyiz kararını bekliyor diğer komutanlarla birlikte.

Hafta sonunda kendisini ziyaret eden bir yakınına, 10 yıl önce yaşadığı bir olayı aktarmış. Yakınının “Bunu bir gazeteciye anlatabilir miyim?” diye sorması üzerine Ilgar “Olabilir, örneğin Can Ataklı’ya anlatabilirsin, hiç olmazsa çarpıtmadan, abartmadan olduğu gibi yazar” demiş. Ben de böyle öğrendim, size de aktarayım.

Fatih Ilgar 2002-2003 arasında, (sanıyorum henüz general değilken) Romanya’daki NATO üssünde görevli. Bir gün Romanyalı subaylarla konuşurken, tesadüf eseri ve muhtemelen bir gevezelik sonucu ABD’nin devlet adına Romanya’nın Karadeniz sahillerinde büyük araziler satın aldığını öğreniyor. Biraz araştırınca ABD’nin bu arazilerde liman yapmaya başlayacağı bilgisine de ulaşıyor.

ABD Karadeniz sahilinde neden toprak alır ve liman projesi hazırlıklarına girer? Elbette askeri bir üs kurmak için. NATO’dan tamamen bağımsız bir ABD üssü. Oysa Montrö sözleşmesine göre Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin bu denizde bırakın bir askeri üs kurmalarını, donanmalarının bu denizde gezmesi bile mümkün değil. Ilgar “Bir fiili durum yaratılacak” düşüncesiyle aldığı bilgiyi, sadece Türk subaylarının kullanabildiği özel ve güvenli bir hattan Ankara’ya kriptolu faksla aktarır.

Ankara bu haberle çok yakından ilgilenir, hemen Ankara’ya çağrılan Fatih Ilgar önce Deniz Kuvvetleri Komutanı’na ardından da Genelkurmay Başkanı’na aldığı bilgiyi verir. Kendisine çok önemli bir iş yaptığı söylenir ve tekrar Romanya’ya döner.

Dönüşünden bir gün sonra Romanya’daki Amerikalı bir komutan Ilgar’ı ziyaret eder “Yakıştı mı bu yaptığınız. Neden bizden gizli Ankara’ya faks çektiniz?” der.

Ilgar elbette çok şaşırır ve “Ülkemle ilgili bir konuda elbette bilgi vereceğim, ama siz benim faks çektiğimi nereden biliyorsunuz?” diye sorar.

Amerikalı subay gülerek “Biz Amerika’yız” der ve ekler, “Size Amerika’yı tanımanız, Amerika’nın ne olduğunu anlamanız için şunu söyleyeyim. Biz dostumuzu da düşmanımızı da çok iyi tanırız ve hiç unutmayız. Bize düşmanlık yapanların üzerini çizeriz ve günü geldiğinde mutlaka hesabını sorarız, bunu sakın unutmayın.”

Sonuç tesadüf mü? Ilgar 18 yıla mahkûm.

Başkaları 13 milyon imza toplarsa

Memur-Sen adlı sendika “Türbanlı kadınların kamuda da çalışabilmesi için” bir imza kampanyası açmıştı. Hedef 10 milyon imzaydı. Kampanya tamamlandı ve 12 milyon imza toplandığı açıklandı.

Memur-Sen imzaları aslında Başbakan’a götürmeyi planlıyordu , ama Başbakan nedense kendisi almak istemedi, adres olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nı gösterdi.

Sonunda 12 milyon imza Faruk Çelik’e götürüldü. Çelik imzaları alırken hiç de gönüllü görünmüyordu hatta “Keşke bunu bir kadın bakana verseydiniz” diyerek üstü kapalı rahatsızlık bile sergiledi.

İktidar türbanı her yerde serbest bırakmak istiyor ama, bunun bir dayatma gibi görünmesini istemiyor anlaşılan. Dinci kesimler tarafından ısrarla sömürülen türban konusunda bu tür girişimlerin iyi niyet taşımadığını söyleyebilirim.

Çünkü bu yol açılırsa, yarın öbür gün başkaları da 13 milyon karşı imza toplayabilirler ya da “topladık” diyebilirler. O zaman ne olacak?

İkincisi, gerçekten çok merak ediyorum 12 milyon imzanın kaçı kadın kaçı erkek? Galiba çoğu erkek. Çünkü Türkiye’de sözde “inancı gereği çalışması engellenen 12 milyon kadın” yok ki.



Sorumsuzluğun böylesi olmaz

Pazar akşamüstü bir arkadaşımla Ataköy’de buluştuk. Saat 19.00 sıralarında ayrıldık ve ben bir taksi ile sahil yolundan Barbaros Bulvarı’ndaki bir başka randevuma yetişmek için yola çıktım. Ancak daha sahil yoluna çıktığımız anda “feci bir trafikle” karşılaştık. Taksici araç kuyruğu Ataköy’den değil taaa Florya’dan başladığını söyledi.

Tabii yola girince, çıkmak da mümkün değil, dura kalka 40 dakikada Zeytinburnu kavşağına geldik ki bir de ne göreyim, sahilde mangal yakıp piknik yapanların araçları yolun sağını park yerine çevirmiş.

Tabii akış tek şeride düşüyor. Burayı geçtik ve yol açıldı, Eminönü’ne varmamız 10 dakika bile sürmedi.

Zeytinburnu’nda yola park eden araç sayısı 15’i geçmiyordu. Ama onların oluşturduğu sıkışıklık binlerce araçtaki binlerce kişiye işkence çektiriyordu.

Taksici “Abi her cumartesi pazar böyle; bir polis gelse ve bu araçları park ettirmese, bu trafik şıkır şıkır akacak” dedi. Peki trafik müdürlüğü bilmiyor mu bu durumu?. Bir motosikletli polis bile bu sorunu çözer oysa.

Silivri Cezaevi’nin çevresindeki güvenlik önlemleri artırılmış. Aman artırsınlar, maazallah içeri adalet madalet girer. (Gani Yıldız)


DİĞER YENİ YAZILAR